Bavari 41 Cruiser New line’ın test sürüşü için Çeşme’den denize açıldık. 41 hakkındaki izlenimlerimi aşağıda okuyacaksınız. Ama hemen, Çeşme’nin Göcek-Gökova parkurundan sıkılanlar için harika bir seçenek olduğunu söylememe izin verin. Lezzet var. Güzel deniz var. Güzel yelken koşulları var. Alaçatı-Aya Yorgi geceleri var... Yunan adası olarak çevrede Sakız-Samos-Midilli var... Peki ama, daha ne olsun?
Çeşme yakınlarında bir başyapıt: Nergis Koyu...
Aslında bu yazıya ‘test bahane, gezmek şahane’ başlığı daha uygun düşerdi. Ama hayatımın ilk test sürüşünü yapıyorum, o yüzden konuya en azından başlık aşamasında ciddi başladım. Yine de bu kibar başlangıç, yasının sonuna kadar ciddi kalacağım anlamına da gelmez!
Evet... Bavaria 41 Cruiser yeni serinin testini, dergimizin Genel Yayın Yönetmeni sevgili Eyüp Özel ile birlikte, Çeşme Alaçatı’dan denizlere açılarak yaptık. Maksat hem gezmek, hem test etmek. Böylece bir gezi-test yazısıyla dergi okuyucularımızın huzurundayız.
Önce gezi...
İzmir yöresinde denizin keyfi Karaburun Yarımadası’nın altındaki sularda. Burada da kabaca 3 rota var: 25 millik Sakız Boğazı. Kabaca 10 mil çapında Ildır Körfezi. Ve 20 millik Altınkum-Alaçatı-Sarpdere sahili.
Peki İzmirliler bu rotaları nasıl yaşıyor?
Önce şu ayrıntının altını çizelim. İzmirliler bu sahillerin keyfini gerçekten bilen, kibar, sakin, mütevazı denizcilerdir. Hani ‘cittaslow’ deyip Seferihisar’ı överler ya... Huzurlu ve sakin yaşamın tescillenmesi anlamına gelen bu kelimeyi asıl Çeşmeli denizciler hakkediyor.
Bunu da en iyi, 20-25 havada bile usturmaçalarını vardevela telinin arkasına almaya tenezzül etmeyerek teknelerinin bordasında gün boyu dolaşmalarından anlayabilirsiniz. Bu bölgenin denizcileri, sürat yapmazlar, yelken pek az açarlar, dalgayı bordadan alıp, artı eksi 40 derece yalpalasalar bile otopilotta ayarladıkları hedeflerine kuş uçuşu gitmekte bir beis görmezler. O kadar sakin ve huzurludurlar ki, mideleri de bulanmaz.
Benim Çeşme deneyimim sınırlı. Çocukluğundan beri bu denizlerde dolaşan bir arkadaşıma sordum: Çeşme marinalarında yaklaşık 1000 tekne var, deniz mevsiminde bu tekneler nereye gider? Ne yapar Çeşme’nin denizcileri?
Dedi ki...
- Ali’cim... Altınyunus’ta konaklayan motoryatların kaptanını bir arkadaşın oyalasın, sen git palamarını çöz, teknelerin kendi kendine Aya Yorgi’nin yolunu bulduğunu göreceksin. Şaşırma!
- Dalyanköy Belediye Marinası’ndaki tekneler daha denizcidir. Sahipleri de, ıssızlığı severler. Ama vakit sınırlı olduğundan Goni’den (Karaada-Eşek Adası) öteye pek geçmezler.
- Çeşme Marina’daki tekneler limandan hızla çıkarlar. Ama solukları aynı hızla kesilir. Rüzgar güneyliyse Çiftlik ve güneye tam kuytu Tekne Koyu’na, kuzeyliyse Beyaz Yarlar Burnu’nu dönüp Altınkum’a yerleşirler. Hatta sahilden de çıma alırlar. Öyle ki, kıpırdamadan demirli kalan koca tekneleri 2-3 gün sonra kıyıdaki beyaz kayalar zannetmeye bile başlayabilirsin.
- Alaçatı’dan çıkanlar da çoğunlukla Ildır’a dönmeye üşenirler. Boğaz’da rüzgar hep kuzeyden eser. Sarpdere’ye, özellikle de Nergiz Koyu’nun turkuaz sularına kapağı atarlar. Zaten orda deniz her zaman eşsizdir...
- Ha bir de, bu arkadaşlarımızın tümü yılın belli sürelerini Sakız’da geçirirler. Buna da, bir nevi ‘uzo keyfi hakkı’ diyebilirz.
İşte bu özlü brifing ile Alaçatı’dan denize açıldık.
Bilimsel araştırma...
Ama o kadar da değil! Hemen açtım Sadun Boro ağabeyimizin kutsal kitabını, koyları araştırdım iyice. Karaburun-Sığacık arasında 28 önemli küçük koy saptadım. Google Earth’den de koyların yapısını ve farklı rüzgarlardan ne şekilde etkilenebileceklerini tahmin etmeye çalıştım. Bunların yarısı kesinlikle methedilmeye ve keşfedilmeye değer.
Örneğin; Karaburun batı yakasının ortasındaki Eğri Liman, Karaada’nın 3 koyu, Toprak Adası doğu kıyısı, Ildır körfezi’nde Paşa Limanı, Aya Yorgi, Dalyan Koyu, Dalyanköy Balık Cenneti, Hacettepeliler Koyu, Sakızlı Koy, Çiftlik Tekne Koyu, nihayet balık çiftliklerinin sahil işgalinden kurtulan Mersin Limanı, Nergis Koyu ve Kırkdere Koyu...
Tarih 1 Mayıs. Önümüzde dolu dolu 3 gün var. Ve Alaçatı’dan işte bu bilgilerle denize açıldık. Sonrası, Çeşme için oldukça kuvvetli sayılabilecek rüzgara rağmen, aslında 3 günlük bir tembellik manzumesi.
Yola çıktık: İlk gün...
Önce şu ayrıntıyı dile getirmeme izin verin. Alaçatı Marina çok hoş, sempatik, yardımsever bir liman. İçinde Ferdi Baba gibi efsane balıkçılar var. Ama öğlen saatlerinde denize çıkmadan önce yemek yiyecekseniz, tek adres olarak olağanüstü 3 Çeşmeli hanımefendinin mutfağını ve servisi yönettiği ‘Mutfak’a uğramalısınız. Gerçekten harika lezzetler, ev yemekleri, zeytinyağlılar, taze otlar... Giritli bir aile işletiyor.
Sonra denize açıldık. Rüzgar 8-12 dolaylarında Karayel. Önce anayelkeni açıp ve sığlıklara dikkat ederek 7 mil kuzeydeki Akburun’a doğru rota tuttuk. Sonra Çeşme’ye doğru Çiftlik Koyu’nun içine 41’imizin hafif rüzgar orsa seyrini test ettik.
Cenova arabası kamara üstüne alınan yeni seri Cruiser Bavaria’ların orsa performansı çok iyi. 34 metrekare bir ön yelken var. Ama tekne hafif. 2.7 tonu salma olmak üzere toplam 8.7 ton. Yüzde 110’luk cenova 40 dereceye kadar orsada çok iyi iş yapıyor. 10-12 knots rüzgarda kolaylıkla 5 mil sürate ulaştık. Furling ana yelkenin güngörmez yakasındaki pırpırlanmayı sıkışmış düğüm yüzünden bir türlü çözememize rağmen ilk yelken keyfimizi yaşadık. Bir ara rüzgar iyice azaldı, 8-9 knots’a düştü, ama dar apaz-apaz seyirde süratimizi 4 milin altına düşürmeden yola devam ettik.
Ana yelken seyri...
Mesafeler kısa, rüzgar güzel, hızla Çeşme’yi bordaladık. Önümüzde tehlikeli Uçburun sığlıkları var. Çeşme’den kuzeye Karada’ya doğru yaklaşık 1.5 mil uzanan sığlık ve kayalıklar kesinlikle ciddiye alınması gereken ve tehditkar hava koşullarında kuzeyinden geçilmesi gereken bir bölge. Ama bizim hava ve görüş koşulları gayet iyiydi. Hemen Sakızlı Koy’un açığındaki ilk geçitten geçmeye karar verdik. O noktada Murphy Yasaları gereğince rüzgar 16-18 knots’a kadar yükseldi. Ama yine de sancak alabanda geçide girdik ve ana yelkenin tamamen gölgesinde kalan cenovayı kolayca toplayarak ana yelken seyrine geçtik.
Sonuç: Tatminkar! 16-18 esiyor ve hızımız 6 mil.
Kayalıkları yalayarak Ildır Körfezi’ne girdik. Sığlıkları geçince apaz seyre döndük ve ilk kez 41’in full arma performansını test ettik. Uçburun’u döndükten sonra 12-14’e gerileyen rüzgara rağmen 7 mil sürat...
Bavaria 41 Cruiser’ın ilginç bir özelliği salma ve yelken derinliği dışında aşağı yukarı tamamen ‘41S’ olarak anılan Bavaria yarış teknesi ile aynı gövde karakteristiklerine sahip olması. Özellikle full batten ana yelken tercihi yapıldığında inanılmaz bir performans elde edilebiliyor.
Aya Yorgi’de gece...
Önümüzdeki 4 millik parkur göz açıp kapayana kadar bitti ve Aya Yorgi’ye girdik. Girdik ama, nerede park edelim?
Önce şu konuya dikkat! Aya Yorgi Koyu kesinlikle Ildır Körfezi’ndeki en güzel demirleme bölgesi, ama siz şu yazıyı okuduğunuz günlerde bu güzel koyun poyraz ve keşişleme bandındaki rüzgarlar hariç her havaya müsait sığlıklarının önemli bir bölümü yüzme şamandıralarıyla tekne konaklamasına yasaklı.
Biz gittiğimizde henüz yüzme sezonu açılmadığından koyun güneydoğu kıyısında 3-4 metrelik kumluk bir zemine 20 metre kadar zincir döşeyerek rahatlıkla demirledik. (Güneybatı’daki en korunaklı bölgeyi bizden çoook önce gelen 6-7 motoryat parsellemişti.)
Aya Yorgi, Çeşme’nin kesinlikle denizciler için en güzel koyu ve kıyıda başta Paparazzi olmak üzere, Babylon, Arif gibi çok sayıda eğlence merkezi ve restoran var. Yani sezonda biraz, pardon oldukça gürültü de var!!!
Biz sezon dışıydık.. Paparazzi’ye çıktık, çok güzel bir yemek yedik, şahane bir keyif yaşadık. Sonra... Güneş, rüzgar, yelken etkisiyle deliksiz uyuduk.
İkinci gün: Şaşıran rüzgar!
Çeşme’de ikinci gün beklenti, kuzey rüzgarının devam etmesiydi. Niyetimiz de Gerece’ye kadar körfezin dip noktalarını köşe bucak araştırıp Eşek Adası’nı (Karaada) da kolaçan edip Dalyanköy’de lezzetli bir Çeşme barbunu yemek...
“Neye niyet neye kısmet” derler ya, tam öyle bir durum. Sabah rüzgar güneye döndü.
Tamam, yelkeni açtığımız gibi Altın Yunus, Paşa Koyu, Şifne turladık, ama güney rüzgarının Eşek Adası’nın güzelim turkuvaz koylarını çorbaya çevirdiği gerçeği değişmedi.
Öğlen sularında bu bölgede en iyi demirleme yerlerinden biri olan Paşa Limanı’na girdik. Koyun batı yakası tatil siteleri. Doğu yakası hala bakir ve yemyeşil çamlarla kaplı. Bu yakanın ortalarındaki sıcak su kaynağı da hala ziyaretçilere açık. Sahibi bildiğim kadarıyla vefat etti. Ağaçlandırdığı araziyi de Mehmetçik Vakfı’na hibe etti. Mirasçıları araziyi kullanmak için mahkemelik. Vakit varken ziyaret etmeli, bu sahilin huzurunu yaşamalı.
Paşa Limanı’nın hemen doğusundaki Şifne hala güzel, ama bu noktadan sonra körfezin iç kısımlarına Gerence’ye doğru gitmeye başlayınca balık çiftlikleri zulmü başlıyor. Zaten sığ ve balçık sular, çiftlik atıklarıyla iyice bulanıyor, “Gitmesek de olur” haline geliyor.
“Şansımızı zorlamayalım” dedik. Doğrudan Karaada’ya doğru yola çıktık. Ama talihimiz kısıtlı, güney rüzgarı Karaada’nın her zaman inanılmaz güzel olan turkuaz sularını hayli karıştırmış. Botu indirip sahilden bir fotoğraf bile çekemedim. Batı Koyu ile Kalemlik Limanı arasındaki kayalıklarda bulunan metruk manastır ve Rum köyüne çıkamadım. Rüzgar öyle sertti ki, Karaada’nın meşhur eşekleri bile ortadan kaybolmuştu.
YachtTürkiye okurlarına sözüm olsun; Birgün Karaada’nın batı koyundaki en uç tepeye çıkıp, rüzgar kuzeyden eserken billur gibi denize sahip yanyana üç koyunun resmini çekip size göstermek isterim.
Kısmet ve nasip değilmiş. Bu sefer yapamadık.
Ani karar!
Vurduk kendimizi rüzgar üstüne, “Dönelim Alaçatı’ya limana, ertesi gün Nergis’e gideriz!” dedik.
Tabii bu karar, rüzgarı kullanabileceğimiz Alaçatı kavşağına kadar dalgaya kafadan girmek demek. Dolayısıyla, yolculuğumuzun motor seyri yaptığımız bu bölümünde yelkensiz dalgaya karşı seyahat testini de yapmış olduk. Kafadan gelen 15 knots civarındaki havada, 55 HP gücündeki motorla, 2500 devirde 7 mil sürati koruduk.
Akburun’u dönüp önce dar apaz sonra apaz yaptığımız seyirde ise, yelken keyfinin zirvesine vardık. Teknede 2 kişi, 16’dan başlayıp sağanaklarda 28 knots’a varan rüzgarda, full arma, sadece bir kaç kez ana yelkeni boşlama ihtiyacı duyarak ve Alaçatı sığlıkları önünde apaz rüzgarda 10 mil sürate kadar ulaşarak inanılmaz keyifli bir yelken seyri yaptık.
Ama, aile tipi konforlu bir seyir için bu şiddetteki rüzgarda yelkenleri biraz küçültmekte kesinlikle fayda var.
Neticede, Port Alaçatı’nın girişine kadar yelkenle gittik ve sakince marinadaki yerimize yerleştik. Kısa süreli ve hayli uzun mesafeli seyir deneyimimiz, başladığımız gibi keyifle bitti.
Bu arada bir not: Port Alaçatı harika bir marina. İnsanlar yardımsever, güleryüzlü, hizmet de kusursuz.
Üçüncü gün: Hızlı bir Nergis yolculuğu!
Akşam uçağımız var. Önümüzde de 7 millik bir rota ve Sarpdere var...
Sarpdere son zamanlarda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın villalarıyla bolca gündeme gelen inanılmaz güzel denizi olan bir liman. 3 koyu var. Birincisi artık Erdoğan’ın korumalarıyla kaplanması an meselesi olan kuzeye doğru en dipteki Hacılar Koyu. Orayı pas geçelim. Bu koya gelmeden önce doğu yakasında küçük bir koy daha var. Dibi kum, hızla sığlaşmakla birlikte sakin havalarda nefis bir girinti. Asıl önemlisi de, Sarpdere’nin hemen girişinde, güneye doğru bir fiyord gibi 0.5 mil giren Nergis Koyu... Dipte yeşil-sarı bir kum, kristal gibi bir su.
Bastık motora, doğrudan Nergis’e gittik. Alaçatı’nın güney çıkışındaki Dümbelek Adaları’nın hemen arkasında, yasalarla alay edercesine kıyıya teğet kurulmuş balık çiftliği kafeslerinin sayısının azaldığını mutlulukla gözlemledik. Üstelik geçen yıl bazı denizcilik düşmanlarının çiftlik kafesleri arasına serdiği, batık şamandıralı tekneyi felç edebilecek halatların sayısı da azalmıştı. Bu cennet suları cehenneme çeviren kafeslerin arasından öfkemize hakim olmaya çalışarak geçip, 3 mil ötedeki Sarpdere girişine dümen tuttuk.
Harika bir deniz mevsimi açılışını gölgeleyen tek şey kıyıda ayaklarımıza bulaşan zift-katran karışımı petrol artıkları oldu. Nergis Koyu’nun billur suları içinde minik yosunlara takılmış zift! Test için emanet aldığımız teknemizin döşemelerini kirletmemek için, sürünerek içeri girip, botun içinde ayaklarımızı WD-40 ile temizledik. Bu da, ‘sefa-cefa’ denklemi...
İnsanın morali inanılmaz bozuluyor. Daha sonra bu anımızı aktardığım bir kıdemli denizci dostumuz “Deniz, insanoğlunun içine attığı pisliği böyle kusuyor” yorumunu yaptı. Haklı!
Sonuçta, tertemiz ayaklarımızla 3 günlük test seyrimizi noktaladık. Bavaria 41 yeni seri Cruiser teknemizi parçalamadan teslim ettik, Çeşme’ye de veda ettik.
-------------------------------
Eşek Adası efsanesi...
Çeşme’de tarım arazileri birbir yazlık sitelere dönüşmeye başlayınca, çiftçiler arsalarını spekülatörlere satıp rantiye haline dönüşürler. Bir moda sökün eder, getir götür işlerinde kullanılan eşekler Karada’ya bırakılmaya başlanır. Bu otu bol adada rahat bir yaşama kavuşan eşekler de, hızla ürerler. Adaya günü birlik ziyaretçi getiren tekneler, karpuz kavun kabukları vererek eşekleri beslemeyi bir eğlence haline getirirler.
Rumların ‘Goni’, bizlerin Karaada dedği ada böylece bir eşek cenneti haline dönüşür. Bir meraklı, adaya bir de iki çift tavşan bırakınca, hızlı üremesiyle meşhur bu tavşan kardeşler de yıllar içinde muhteşem bir koloni oluştururlar. Böylece Karada, namı diğer Eşek Adası’nın eşsiz habitatı gelişir. Teknenizle yanaştığınızda, sabah erken saatlerde tavşanlarıyla, öğlen saatlerinde günlükçü ziyaretçilere alışık eşekleriyle hoş sohbet edebileceğiniz muhteşem bir tabiat parkı böylece ortaya çıkar.
Yunan karasularıyla yakın komşuluğu nedeniyle Sahil Güvenlik’in sıkı takibi ve av yasağı sonucu, bu tuhaf biyolojik çeşitlilik ve yoğunluk tüm hızıyla sürüyor.
Ildır’ın dibi Gerence!
İşte Çeşme’den küçük notlarım:
- Milattan önceki tarihlerde Çeşme 12 büyük İyon kentinden biri olan Eritre’nin iskelesiymiş. O tarihlerde Sakız Adası ile birlikte Çeşme şarap üretim merkeziymiş. Sakız’da bağlar hala duruyor. Misket ya da Fransızlar’ın deyimiyle Muscadet beyaz şaraplarında Sakız ve Samos Adaları şu anda uluslararası ölçekte hayli iddialılar. Çeşme ise, tüm kıyılarından bilimum zararlı ‘otlar-bağlar’ ve ‘sakız ağaçları’ da söküldükten sonra tatil siteleri merkezi yerleşkesi haline gelmiş durumda.
- Çeşme yakınlarında denizcilik yaparken ayrıca ciddi bir balık çiftlikleri sorunu var. Sığacık Körfezi dahil, bu çiftliklerin girdiği yerlerde inanılmaz bir kirlenme yaşanıyor. Nedenlerini geçen yıl Eylül ayında ‘Mandalya Körfezi: Kayıp Sularda 5 Gün’ başlıklı yazımda aktarmaya çalışmıştım, tekrar etmeyeceğim.
- Alaçatı’nın güneyindeki Mersin Limanı çiftliklerle inanılmaz bir şekilde iğdiş edilmiş. Kirlilik öyle bir boyutta ki, çiftlik havuzlarına atılan yavru balıklar yaşayamaz hale gelmiş ve çiftlik sahibi “Ekonomik rasyonalite elden gidiyor” diye kafesleri açık denize taşımaya başlamış. Böylece inşallah birkaç yıl içinde Mersin Limanı yeniden denizcilere ‘liman’ olacak. Ama Mersin tecrübesi yetmemiş... Çeşme’nin kuzeyindeki Ildır Körfezi’nde de balık çiftlikleri Ildır Köyü’nün doğusundaki ada ve koyları kaplamış...
- Oysa körfezin dibindeki Gerence bir zamanların en berrak limanlarından biriydi.
- Bu arada bir dip not: İzmirliler, karayele Gerence Rüzgarı derler. Ünlüdür!
- İzmirliler, “Gerence Rüzgarı, 1 günü geçerse 3 gün; 3 günü geçerse 9 gün, 9 günü geçerse 1 ay sürer” derler. Yaz ortasında Gerence Rüzgarı’nın 9 günü geçtiği son 10 yılda 2-3 kez görülmüştür. Ama Gerence Rüzgarı 9 günü aşarsa izmirliler tekneleri limana çekip eve dönerler. Oysa bu rüzgarın ardından ille de Eylül ayı gelir ve Çeşme denizi, en güzelinden, çarşaf gibi, tahta gibi bir son deniz mevsimi yaşar.
- Çarşaf gibi denizin keyfini çıkarmak için Çeşme’den Sakız Adası’na geçmek de iyi bir fikir olabilir. Sakız’da Emporios Koyu simsiyah volkanik taşlarla kaplı. Ömrümde böyle güzel, içilesi bir deniz az gördüm.
- Biraz vaktiniz varsa, bir araba kiralayıp adanın güneyindeki Pirgi ve Mesta köylerine gitmeli, yoldaki sakız ağaçlarını koklaya-seve incelemeyi de ihmal etmemelisiniz. Mozaik kaplamalı evleriyle ünlü Pirgi’nin köy meydanı akşamları tam bir lokal kültür cenneti. Turist yok, tavernalar harika. Mesta ise, Ortaçağ sakız tüccarlarının Fransa’daki ‘bastide’ tarzı inşa edilmiş en önemli kale-köyü. Yunan adalarındaki en esaslı örneklerden biri. İyi restore edilmiş. Hayli turistik ama muhakkak görülesi bir yer.
- Sakız Adası Türk turistler tarafından hızla dejenere edilmekle birlikte, en azından mimarisi ve sakin yaşam tarzı açısından İzmir çevresinin 30 yıl öncesini andırıyor. Lezzetli zaman geçiyor.
- Lezzet demişken, balığın hası hala bizim kıyılarda. Bunu da belirtelim. Çupra izmir’in balığıdır. En iyisi Çeşme’de yakalanır. Ama Çeşme’nin de güneyinde. Tıpkı lüferin hasının boğazda Vaniköy’ün kuzeyinde çıkması gibi, çupra da Ildır’dan kuzeye lezzetini kaybetmeye başlar. Dalyanköy’de de tartışmasız kaya barbunu yenir.
-------------------------------
Bavaria 41 Cruiser New Line
Farr Yacht tasarımı 41 Cruiser New Line, 2-4 kişilik geziler için harika bir tekne. En önemli özelliği gezi dizaynı olmasına rağmen inanılmaz bir performansa sahip olması. Zaten şirketin tanıtım sloganı da ‘ultimate sailing plesure’...
Polar diagramına göre, tekne 10 knots rüzgarda, 80-120 derece açılarda, akıntı ve dalga hafifse 8 mile kadar yol yapabiliyor. Biz de buna yakın bir sürate ulaştık doğrusu. Bu performansın arkasında, Bavaria’nın yarış serisi ile gezi serisinin 41 feet boyda aynı gövdeyi kullanıyor olması yatıyor. Bir başka deyişle ‘hull speed’ aynı, aksesuarlar farklı. 41’in, örneğin ağabeyi 46’ya göre, hem yelken hem de motor seyrinde net 1.5 mil sürat artısı var.
Bavaria, çift dümenli ve tam açılabilir yüzme platformu konseptli bu tekneyi ,2011 yılında 40 feet olarak üretim bandına soktu. 2 yıl üretimi yapılan tekne, tıpkı 45’ten 46’ya geçiş gibi 2013’te 1 feet uzunlukla üretime başladı. (Bu tür minimal değişimlerde üreticiler ilk tasarımın hatalarını düzeltme fırsatı da buluyorlar.) Ekstra donanımlarla yaklaşık 150 bin euro maliyeti olan 41’in çıplak fiyatı 125 bin Euro.
Peki, bir tekne satın almaya ve bakımına yatırım yapacak insanlar açısından 40-41 feet iyi bir opsiyon olabilir mi?
Örneğin 50’li yaşlardaki denizseverler, ya ağırlıklı olarak tek başlarına seyir yapıyorlar ve 34-37 feet tekneleri tercih ediyorlar. Ya da ağırlıklı olarak aileleriyle birlikte, hatta çoluk çocuk seyir yapıyorlar ve 43-36 feet tekneyi tercih ediyorlar.
Benim gözlemim, Bavaria 41 Cruiser hem 2 çocuklu bir aile için, hem de yalnız başına 2-3 ay deniz hayatı yaşayan ve bazen ailece denize çıkan, hatta 1-2 arkadaşını da teknesinde kısa süreli misafir edenler için iyi bir çözüm olabilir. Zaten 3 metre enindeki yüzme platformunu açtığınızda, kıç havuzluğunuz neredeyse 50 feet’lik bir tekne kadar genişliyor.
34-37 feet bandındaki teknelere göre 41’in en önemli avantajı, teknenin sert hava koşullarına çok iyi dayanması. Ege’de ortalama hava koşullarında, teknenin kafadan gelen havada 3 dalgaya oturması istenir. Bunun da sınırı 41-42 feet olarak hesaplanıyor. İkinci avantaj da, bu tekne, tıpkı 34-37 feetlik tekneler gibi tek başına yanaşma, demirleme, yelken açma-kapama gibi manevralar için yeterince küçük. Yani kolay abranabiliyor.
Bu özellikleri güçlendirmek için belki yapılabilecek en iyi ek yatırımlar da, bir bow-thruster, kokpitten demir atma aparatı ve cenova furling’i için iskele bordasına takılacak bir küçük ek vinç olabilir.
Ayrıca, 41’in üretim bandında 2 ve 3 kabin seçenekleri var. 1-2 tuvalet seçenekleri var. Yani tekne iç hacmini de çok iyi ayarlamak-dengelemek mümkün. Boyu 1.80-1.85 cm. arası insanlar ön kabinde (özellikle 1 banyo kabini opsiyonu tercih edildiyse) ayağı sağa sola çarpmadan uyuyabiliyor. Bu da konfor için önemli...
41 Bavaria’nın bende soru işareti yaratan tek özelliği cenova arabasının kamara üstüne alınması. Bu çok iyi bir orsa performansı sağlıyor, kabul! Ama özellikle Gökova, Fethiye-Kekova ve bazen Datça-Hisarönü’nde sık karşılaştığımız pupa seyrinde, mesela keyifli bir ayı bacağı yapma imkanı hayli azalıyor. Ya da yine, pupa-geniş apaz havada sadece cenovayı açıp hızlı bir seyir yapma imkanı zorlaşıyor. Eğer gönder kullanmak, kod zero ya da asimetrik balon zor geliyorsa, yapabileceğiniz en iyi şey full batten ana yelken tercihi yapmak ve sadece ana yelken seyri konusunda ihtisaslaşmak.
Comments