Türk denizcilerinin en sevdiği Yunan adalarının başında Simi geliyor.
2021 deniz sezonuna Göcek’ten başladık. Hem de ne başlamak! İlk hafta sonu, ilk cumartesi , 30-35 mil rüzgâr ile Marmaris’ten gelip Göcek’ten içeri bir girdik ki, koylarda adım atacak yer yok. Yat Mola Noktaları’nın iskeleleri de bembeyaz bir fiber ile kaplı. Fakat şaşırtıcı bir sürpriz: Göcek hafta ortası hayli sakindi.
Tabii ki (!), Atbükü, Osmanağa, Yassıcalar, Sarsala ve Göcek Adası gibi havalimanına yakın pozisyondaki demirleme alanlarının kadrolu tekneleri yerlerini koruyordu.
Merak ettik, Göcek Adası etrafında bir tur attık, çoğu hafta sonu gelecek sahiplerini bekleyen 55 hayli büyük, boş motoryat saydım. Diğer koyları saymaktan vazgeçtim.
Eskisi gibi ‘İlk adresiniz Göcek’ diyemem
Yıllardır denize ilk kez açılacaklara, denizciliğe yeni adım atanlara “İlk ve tek adresiniz Göcek’tir” derim. Göcek dünyada eşi bulunmaz bir denizcilik eğitim alanıdır. Biz de bu eşsiz parkurda denizciliğe adım attık, kafa göz yara yara biraz deneyim kazandık. Göcek’i denizcilik eğitimi için eşsiz yapan birkaç özellik var.
Birincisi, bu 7 millik kapalı sahada, en sakin havalarda bile öğleden sonra acemi yelkencilerin heyecanlı bir eğitim yapabileceği rüzgâr olur. Dört taraftan kapalı bir sahadır, şiddetli rüzgâr olsa bile içerde dalga kalkmaz, tekne sallanmadan, denize adam düşürmeden pratik yapılır.
Göcek Yat Mola Noktaları'nın en sevilenlerinden biri Bedri Rahmi Zeytin Restaurant iskelesi.
Dıştakilerle birlikte 70 civarında demirlenebilecek korunaklı koy vardır. Bu koyların 6’sında Yat Mola Noktaları bulunur. Bu mola noktalarında en acemi denizcileri, en sert havalarda bile güvenle iskeleye yanaştıracak açık deniz yat eğitmeni kıvamında genç Yörük arkadaşlarımız vardır.
Ama şu anda denizlerde ve özellikle Göcek’te öyle bir atmosfer var ki, denizciliği öğrenmek isteyenlere ‘ilk hedef Göcek’ demek hayli zor. 10 güne yakın kaldık bu dünyalar güzeli körfezimizde. 3 gün iskelelerde, kalan 7 gün ise açık koylarda demir atıp, kıyıya da bağlanmadan, alargada. Neden?
Çünkü 1: İlk yanaştığımız iskelede öğleden sonra sol tarafımıza yanaşan katamaran bir an rüzgâr sertleyince geldi bize çarptı, ertesi sabah sağ tarafımızdaki iki sempatik gencin kullandığı yelkenli büyük bir beceriyle teknemizi çift taraflı sıyırarak ayrıldı. Belki içinde bulunduğumuz pandemi koşullarının yarattığı carpe diem modu, belki kolay kazanılmış para, belki ‘Ne olacak canım, tekne kullanmak bisiklet kullanmak kadar kolaydır’ gibi bir tekne kiralama-satma pazarlama anlayışı… Bilemiyorum, ama gördüm ki, Göcek’te bir aceminin denizde güvenlikte olması artık eskiden olduğu kadar kolay değil.
Çünkü 2: Kuytu bir koya kıçtankara bağlandığınızda 5 dakika sonra 15 metre yanınızda bulduğu bir boşluğa koca bir tekne yanaşabiliyor, jeneratörünü çalıştırıyor, tahammül fersah bir mırıltı ve karbon monoksit ziyafeti... Günün herhangi bir saatinde 2000 watt gücündeki hoparlörlerinden Ankara’nın Bağları ya da Gamgam Style gibi bir musiki patlayıp flybridge üstünde 2-3 genç kız hoplayıp zıplamaya başlayabiliyor.
Çünkü 3: Göcek’te özellikle kapalı koylarda ciddi bir kirlenme söz konusu. Bunun nedeni, Çevre Bakanlığımızın sandığının aksine pis su atıklarından çok bulaşık ve akşamüstü kentteki evindeymiş gibi bol şampuanlı banyo alan kentli denizciler… Bir denizci dostumuzdan öğrendim. Artık pek çok teknede bulunan su yapıcıların işlem öncesi bir test ünitesi var. Üreticiler, “Denizde 200 ppm üstü partikül varsa su yapıcınızı çalıştırmayın” diye ikaz etmek üzere bu deniz suyu analiz cihazını eklemişler. Aynı arkadaşım şu an, yani sezon başında Hisarönü’ndeki boş denizlerde bile kuytu koylarda 400 ppm partikül ölçmüş.
Partikül ne? Marmara Denizi’ndeki müsilaja da neden olan fitoplanktonlar, zooplanktonlar, ayrıca her tür mikro atık, mikroplastikler vs…
Merak eden bu ölçümü Göcek’te denesin. Yıllardır Çevre Bakanlığı Göcek deniz suyu kirlilik ölçüm sonuçlarını bir devlet sırrı gibi saklıyor. Belki bu amatör yöntem ile yaz ortasında bizler de bir tahmin üretebilir hale geliriz.
Su yapıcınız olmayabilir, ama denizdeki kirlenme yükünü merak ediyor olabilirsiniz. Çare çok! Girin gece denize, bir sualtı feneri yakın. Bakın bakalım net görüş mesafesi kaç santimetre… Eskiden 20 metre civarıydı.
Umut var mı?
Böyle bir umudu telaffuz etmeye insanın içi acıyor ama… Denizlerimizde akılcı düzenlemeler geliştirilinceye kadar sanırım tek umut Yunan sularının Türk denizcilerine yeniden açılması. Ve bu konuda ciddi emareler belirdi.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun son Atina ziyareti sonrasında her iki ülkenin diplomatlarının Türk-Yunan sınır trafiğinin yeniden başlaması doğrultusunda yoğun bir mesaiye başladığı haberleri ortalığı kapladı.
İki tarafta da beklenti yüksek ve bu işi en yakından takip eden Yunan yat acentalarının sözlerine bakılırsa sınırların 14-17 Haziran günlerinde açılması bekleniyor. Türkiye bu açılıştan Edirne, Midilli, Sakız, Sisam, Kos ve hatta Rodos’tan bavul (ve hatta manav) turizmi geliri bekliyor.
Örneğin, Midilli’den Ayvalık’a feribot yanaştığı gün çarşıdaki sakızlı kurabiye, pazardaki meyve-salata, kasapta et, marka giyim mağazalarının bile stokları anında tükeniyor. Yunanistan ise özellikle 12 Adalar ve Kiklad Adaları’nı yeniden hayata kavuşturacak bir yat turizmi beklentisi içinde.
Unutmayalım, Leros’a gelen Alman turist 2 porsiyon patates kızartması 2 bira ile günü geçiriyor, Türk yat insanı Euro 10 TL’nin üstüne çıkmış olsa da ıstakozlu makarnaya bayılıyor.
Birkaç ayrıntı…
14-17 Haziran arasında Türk-Yunan sınırlarının açılması bekleniyor. Peki olur mu? Olur, ama AB Komisyonu’nun Yunanistan’a bu ikili anlaşma için icazet vermesi lazım. İşler her an sarpa sarabilir. AB, Türk vatandaşlarına Shengen vizesi vermiyor. Yunanistan söz konusu mutabakat ile “O zaman ben vereceğim” dedi.
Peki ne verecek? LTV (Limited Territorial Validity) kodlu sadece Yunanistan’a giriş imkânı olan bir vize verecek. Dikkat, diğer AB ülkelerinde bu vize geçerli değil.
Giriş için ne istenecek? 72 saatlik negatif PCR testi (aşı belgesi sadece bir bonus niteliğinde). Karantina şartı ise getirilmeyecek.
Bu yolculuğun maliyeti ise giderek yükseliyor. 20 metrelik bir ticari/özel yatın Yunan sularına girişi, son getirilen TEPAI vergisi ile yaklaşık 600 Euro ayakbastı ücreti anlamına gelecek (10 metrelik bir özel tekne için de bu maliyet 400 Euro civarında). Çünkü eskiden kişisel olarak yapılabilen giriş-çıkış işlemleri, ön hazırlıklar nedeniyle artık bir acenta ile yapılabilecek. Tabii artı olarak vize ve PCR testi masrafları da var.
Mavi tur tekneleri nereden girebilecek? Sadece Rodos ve Kos giriş kapılarından. Türklerin hayli yoğun kullandığı Kalimnos, Leros ve Simi sınır kapıları şu an için kapalı.
Aynı şekilde Türkiye kıyılarında da oldukça yoğun kullanılan Bozburun sınır kapısı şu an için açık değil. Ancak idari yetkililerden aldığım bilgiye göre sınırlar açılırsa ya da yurtdışından deniz yoluyla girişlerde yoğun bir talep olursa derhal açılacak.
Bu anlaşma Türkiye mavi yolculuk kıyılarında kesinlikle bir ferahlama sağlar. Peki, buna en çok kim üzülecek? Maalesef bizim yat turizmi kıyı tesislerimiz…
Burada da bir açmaz var. Bu tesisler, 2020’de hayli iyi para kazandı, ama devlet de bu tesislerin ecrimisil ya da kira bedellerini inanılmaz artırdı. Bir küçük iskeleye 200 bin TL, Göcek’teki bir yat mola noktasına 600 bin TL yıllık kira...
Ve şimdi Yunan suları Türk yatlarına açılırsa… Kiralar düşmeyecek ama bu tesislerin gelirlerinde yüzde 30-50 kayıp şaşırtıcı olmayacak. Peki nasıl geçinecek bu insanlar?
Yani her zamanki gibi bir “Saldım çayıra, Mevlâm kayıra” durumu.
Comments