2016’dan bu yana kıyılarımızda bir Mavi Kart mantıksızlığı ile yaşıyoruz. Deniz kirliliğine çözüm olamayan bir uygulama olarak tarihe geçti. Bu arada, 318 tekne de Mavi Kart nedeniyle geçen 3 yılda 2018 rakamlarıyla 14.578 TL ceza ödedi. Bu ay öğrendik ki, bu 318 tekneden biri bu cezayı ödememiş. Uygulamanın mantıksızlığına inanarak İdare Mahkemesi’nde dava açmış ve kazanmış. İdare konuyu istinaf mahkemesine götürmüş, bizim inanmış ve inatçı denizci o davayı da kazanmış. Hatta İzmir 1. Bölge İdare Mahkemesi kararını “Danıştay’a temyiz yolu kapalı ve kesin” olarak vermiş. Bu dava Mavi Kart’ın geleceğini değiştirecek gibi görünüyor. Ama denizlerimizdeki, özellikle de kentlerden uzak küçük-ıssız koylarımızdaki kirlilik için çözümsüzlük devam ediyor.
Mavi Kart Genelgesi çerçevesinde, Sahil Güvenlik tarafından 2016 yılı ilk 10 ayında, 2872 Sayılı Çevre Yasası 20’nci madde G Bendi uyarınca 159 tekneye 12.267 TL ceza uygulandı. Bu rakam 2017’de 82’ye; 2018’de ise 77’ye düştü. Son yıl ayrıntılı dökümü elimizde yok. Ama, ilk iki yıl bu istatistikte artan sayılar birincisi ceza miktarıydı (bu yıl 14.578 TL’dir), ikincisi de uygulanan idari yaptırımlarda özel yatların yani amatör denizcilerin payının artması (2016’da yüzde 52’den, 2017’de yüzde 69’a) olmuştu. Dünya’da bir ilk diye tanıtılan Mavi Kart sistemini bazı sivil toplum düşünürlerimiz icat ettiler ve Çevre Bakanlığı’nı bu sistemin işleyeceğine, denizlerimizin temizleneceğine ikna ettiler.
Sonuçta malum genelge yayınlandı, uygulama başladı. Kendimizi bir anda hayaller ve gerçekler çatışması içinde buluverdik.
Hayal 1: Bu projeyi geliştirenler kendilerine pilot bölge olarak Göcek’i seçmişlerdi. Limandaki beş marinaya sıvı atık alım merkezi kurulacak, günlük gezi teknelerinin rıhtımına merkezi sıvı atık alım üniteleri yerleştirilecek, bir de sıvı atık toplama teknesi koylarda dolaşıp limana girmeye üşenenlere hizmet verince bu sorun çözülebilir.
Gerçek 1a: Tekneler ister hafta sonu, ister bir haftalık denize açılsın, limana dönüşler ağırlıkla cumartesi ve pazar günleridir. Marinalar fazla mesai vermemek için sıvı atık alım merkezlerini nöbetleşe çalıştırmaya başladı. Asgari ücretle görev yapan atık alım sorumluları aileleriyle zaman geçirebilmek için cumartesi-pazar günleri sık sık hastalanmaya başladı. Göcek marinalarında 1000’e yakın tekne var, bunların 200’ü bu iki gün geri dönse çalışan iki ünite tekne başına 15 dakikadan bu teknelerin ancak 64’ünün talebini karşılayabilir. Ne yapacak geri kalanlar?
Gerçek 1b: Göcek günlük gezi tekneleri rıhtımında Türkiye kıyılarındaki en gelişkin sıvı atık toplama sistemi var. Ama bu ünitelere Göcek’teki 100 teknenin 50’sinin ulaşımı yok. Her sezon ünitelerin yüzde 70-80’i arızalanıyor. Günlük gezi teknelerinden sadece dört-beşinin düzenli sıvı atığını verdiği belirtiliyor.
Hayal 2: Göcek’te kurulan bu sistemi mavi yolculuk kıyılarımızın tümünde kurabilir ve işler kılabiliriz.
Gerçek 2a: Mavi Yolculuk dediğimiz şey, limana en uzak noktası 10 mil olan Göcek gezisi değil. Örneğin Gökova’da mavi yolculuğa çıkan tekne ancak bir hafta sonra Bodrum marinalarına geri dönebilir ve bu bir haftada sıvı atık depoları iki-üç kere dolup taşacaktır. DTO Bodrum Şubesi’nin hesaplarına göre Gökova’da yüksek sezonda haftalık mavi yolculuk yapan tekne sayısı ortalama 400 özel yat ve 200 gulettir. (Ayrıca 200 de günlük gezi teknesi var.) Bu tekneler hafta ortasında depoları da dolu bir şekilde Gökova Liman Bölgesi’ne (yani Tuzla Burnu’nun doğusuna) geldiklerinde en fazla iki gün içinde tanklarını boşaltmak zorundalar ve guletler ve büyük motoryatlar için tek adres Akyaka Balıkçı Barınağı, özel yelkenli ve küçük motoryatlar için tek adres Muğla Büyükşehir Belediyesi’nin çalıştırdığı iki sıvı atık alım teknesi. Sekiz saat mesai yapan her ünitenin en seri çalışma temposunda hizmet verebileceği tekne sayısı guletlerde 15-20; yelkenli ve küçük motoryatlarda 40-50’dir.
Nasıl işleyecek bu sistem?
Gerçek 2b: Hisarönü’nde de tablo farklı değil. Küçük teknelere hizmet verebilecek iki ünite, büyük teknelere hizmet verebilecek üç ünite var. Marmaris Körfezi ve Fethiye-Kekova’da durum daha vahim. Bu iki mavi yolculuk alanında bir haftalık yolculuğa teknelere yol ortasında hizmet verebilecek toplam beş ünite var: Ekincik (1 büyük tekneler, 1 küçük tekneler için), Kalkan (sadece büyük tekneler için) Kaş (1 büyük tekneler, 1 küçük tekneler için)…
Gerçek 2c: Yasada yatların yanaştığı tesisler ve balıkçı barınakları için sıvı atık alım yükümlülüğü var. Ama bu yükümlülüğe sadece kent merkezlerindeki marinalar uyuyor. Mavi yolculuk kıyılarımızda sıvı atık alım tesisi kurabilecek, hatta topladığı sıvı atığı doğrudan kanalizasyon sistemine bile aktarabilecek 30’a yakın tesis ve iskele daha var. Ancak bu tesisler yasadaki bir boşluktan yararlanıp “sıvı atık alımı muafiyeti” almış durumdalar. Yani hayaller Paris, gerçekler Afganistan-Kabil.
Bir de Türkiye kıyılarındaki atık alım tesislerini hatırlayın....
ACABA VE ACABA İLE GELDİK 2019’A
Mavi Kart Genelgesi’nin uygulanmaya başlamasından bu yana üç yıl geçti ve amatör denizciler için bir sistem ortaya çıktı. Eğer teknenizin pis su atığını ayda bir Mavi Kart’ınıza işletiyorsanız denetim birimleriyle pek sorun çıkmıyor. Ama bunun bir garantisi yok, çıkabilir de. Bu uygulama başladığından bu yana yaptığımız araştırmalar ve görüştüğümüz hukukçulardan aldığımız yorumlar, Mavi Kart Genelgesi’ne bağlı olarak amatör denizcilere uygulanan idari cezaların mantıksız ve hukuk dışı olduğu yönündeydi. Bunun en önemli nedeni, Mavi Kart bulunması halinde bu kartta bir işlem yapılmış olup olmamasının tamamen teknede sıvı atık üretildiği varsayımına dayanıyor olmasıydı. Öyle ya… Gereksinimini kara tesislerinde gideren bir amatör denizci İstanbul’dan İskenderun’a “0 atık üretimi” ile pekâla gidebilirdi. Dolayısıyla Mavi Kart işleme-işletmeme sorgusu ile idari ceza ile karşılaşan amatör denizcilere önerilen şey de, uygulama sonrasında bir ay içinde İdare Mahkemesi’nde cezaya itiraz davası açmak yönünde olmuştu.
Ülkemizde geçen yedi-sekiz yılda pek çok hukuk skandalı yaşandı. Belki de bu çekince ile amatör denizcilerin 2872 Sayılı Çevre Yasası 20’nci Madde “G” Bendi uyarınca uygulanan idari cezalara karşı yargı yoluyla haklarını aramaları hakkında hiçbir örnek ile karşılaşmadık. Ya da belki de bazı örnekler oldu, ama aynı çekincelerle hiç kimse duymadı. Ta ki 5 Kasım 2018’e kadar…
BİR DAVA, İKİ MAHKEME VE KESİN KARAR
Kasım ayının ilk günlerinde amatör denizciler iletişim gruplarında, 31.08.2016 tarihindeki bir Mavi Kart idari cezası ile ilgili Muğla 1. İdare Mahkemesi’nin 19.07.2017 tarihli iptal kararı paylaşıldı. Ertesi gün de aynı davanın İzmir Bölge İdare Mahkemesi’ndeki ikinci (istinaf) aşamasında 14.02.2018 tarihinde mahkeme heyetinin vermiş olduğu aynı yöndeki karar. Bu davada, Sahil Güvenlik Bot Komutanlığı’nın bir yıl boyunca Mavi Kart işlemi yapmamış tekneye atık bildiriminde bulunulmadığı ve atıklarını ne şekilde bertaraf ettiğini kanıtlayamadığı için uyguladığı cezanın iptali isteniyordu.
Davacının savunması ise özetle şöyleydi:
“Tekne uzun süre kullanılmamıştır. Ceza uygulaması yapıldığında teknedeki tuvalet bozuk olduğundan kullanılmamaktadır. Dolayısıyla pis su tankları dolu değildir. Haliyle dolu olmayan pissu tanklarının boşaltılmasının ve boşaltıldığına ilişkin bilgi verilmesi de beklenemez. Kaldı ki, hangi sıklıkta pis su atık verilmesi gerektiğine ilişkin bir yasal düzenleme de bulunmamaktadır.”
Mahkeme heyetlerinin cezanın iptaline yönelik gerekçeleri de şöyle özetlenebilir:
Muğla 1. İdare Mahkemesi:
– Mavi Kart uygulaması bildirim ve denetim için kurulmuş bir elektronik alt yapı sistemidir. Atıklara ilişkin bildirim yükümlülüğü atık alım tesislerinindir.
– Gemide bulunan toplam yolcu sayısı ile geminin seferde bulunduğu ve atık bildiriminde bulunmadığı süre göz önüne alındığında, atık su miktarının gemideki atık tankı kapasitesini aşacağı, dolayısıyla muhtemel olarak gemiden denize atık boşaltımı yapıldığı, bu durumda mevzuatta öngörülen bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmediği gerekçesiyle dava konusu işlemin tesis edildiği ileri sürülmüştür. Ancak geminin çevre kirliliğine sebep olup olmadığına ilişkin bir değerlendirme yapılması ve somut tespitlerle ortaya konması suretiyle ilgili mevzuatta bu eylemine karşılık gelen ceza ile cezalandırılması uygundur. (Yani, 2872 Sayılı Çevre Yasası 20’inci madde ‘I’ Bendi kastediliyor.)
– Usulüne uygun boşaltılmamış olduğu ihtimal dahilinde olan atığın, atık denetim sistemine yüklenmemesi durumu bildirim yükümlülüğünü yerine getirme olarak değerlendirilemez. Zira fiilen Mavi Kart’a işlenmesi gereken yasal bir boşaltım gerçeklememiş de olabilir.
İstinaf Mahkemesi: İzmir Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesi:
– Muğla 1. İdare Mahkemesi Hakimliği kararı, dayandığı gerekçe, usul ve yasaya uygundur. İstinaf başvurusunun kabulünü gerektiren başka bir neden de bulunmamaktadır.
– İstinaf başvurusunun REDDİNE, Danıştay’a temyiz yolu KAPALI ve KESİN olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.
BU KARAR NASIL YORUMLANMALI?
Birincisi; yargı, Mavi Kart Sistemi’nin esasını sorgulamış ve bunun bir “atığın nereden doğduğu ve nasıl bertaraf edildiğine ilişkin bir takip-denetim sistemi” olabileceği değerlendirmesini yapmıştır. Yasada, bu sistemde idareye bildirim yükümlülüğün atık alım tesislerine ait olduğunun belirtildiği vurgulanmıştır.
İkincisi; bir teknenin mevcut pis su atık tanklarının kapasitesine göre, yolcu sayısı ve sefer süresi hesaplandığında denize atık boşaltımının sadece bir “ihtimal” olabileceği ve belirtilmiştir. Bu çerçevede bir bildirim yükümlülüğünden bahsedilemeyeceği, “zira fiilen Mavi Kart’a işlenmesi gereken yasal bir boşaltım gerçeklememiş de olabilir” vurgusu yapılmıştır.
Üçüncüsü; yargı, idareye asıl peşine düşmesi gereken konu olarak teknenin denizi kirletip kirletmediği olduğuna işaret edip; eğer kirlettiği kanıtlanıyorsa 2872 Sayılı Çevre Kanunu 20’nci Madde ‘I’ Bendi uyarınca çok daha ağır bir ceza uygulaması gerektiğini ifade etmiştir. (Atık su ile çevre kirliliğine neden olunduğunda 2018 cari rakamlarıyla olay başına tekneye ‘I’ Bendi altıncı paragraf uyarınca 58.351 TL ve ek olarak 4 no’lu alt bendi uyarınca groston başına 24 TL’dir.)
Bu kararlarla, 20. Madde “G” Bendine göre uygulanacak idari cezaların hukuken sakat olduğu ortaya çıkmış oluyor. Bu uygulamaya itiraz süresi bir ay olduğu için üç yıl boyunca cezai işleme tabi tutulan ve itiraz edip etmediğini bilmediğimiz 317 tekne sahibi ödemelerine ilişkin herhalde bir bardak soğuk su içecekler. Ama yarın bir değişiklik olabilir. Bu değişiklik, 2013/12 Sayılı Gemi Atık Takip Sistemleri Uygulama Genelgesi’nde bu cezaların İdare Hukuku açısından iadesini gündeme getirecek seviyede olabilir mi? Bu, idare hukukçularının incelemesi ve yanıt vermesi gereken bir konu.
BİZİ NASIL BİR GELECEK BEKLİYOR?
Amatör denizciler açısından asıl önemli tartışma konusu, gelecek yıllarda mavi kıyılarımızı temiz tutmak için nasıl bir sistem kurulması gerektiği olacaktır.
Karayipler’den Akdeniz’e, Baltık’tan Büyük Okyanus Adaları’na kadar tüm dünyada, gemilerin yanı sıra özel ve ticari yatların da siyah ve gri sıvı atık deşarjlarının sınırlandırılması yönünde ciddi bir eğilim ve uygulamalar söz konusu.
ABD, İngiltere ve Avrupa Birliği son 20 yıldır bu konuda kesintisiz bilimsel araştırmalar yapıyorlar ve her geçen gün, sınırlamaları artırıyorlar. Örneğin...
İspanya’da deniz koruma alanlarına yakın bölgelerde siyah su bir yana, gri su, yani bulaşık-lavabo-duş atığının depolanabildiği tankı olmayan yelkenliler iki yıldır marinalara kabul edilmiyor.
ABD’de NDZ yani deşarj yapılamayan koy, körfez ve hatta açık deniz alanları giderek artıyor.
Bu bölgelerde yelkenli tekneler MSD3 ismiyle anılan denize deşarjı kapalı tanklar kullanmak zorunda.
Türkiye kıyılarında uygulanan Mavi Kart Sistemi de, barındırdığı tüm yetersizlikler ve mantıksızlıklar rağmen, hepimizin çok önemli bir gereksinimine yanıt arayışı içinde iyi niyetle ortaya atılmış bir proje.
Ülkemizin mavi yolculuk kıyıları hızla kirleniyor.
Bilimsel araştırmalar gösteriyor ki, bu kirlilik yükünün en az yüzde 95’i karasal.
Ama özellikle kentlerden uzak, ıssız küçük koylarda, Mavi Kart Sistemi ile denetim altına alınmaya çalışılan amatör denizci tekneleri, ticari yatlar, günübirlik gezi tekneleri ve balıkçı tekneleri de önemli bir kirlenme kaynağı.
Bu gerçeği kabul ederek bir çözüm üretmek, bir ortak akıl arayışı içine girmek herkesten önce amatör denizcilerin sorumluluğu olmalı. Çünkü biz bu denizlerde, kıyılarımızdaki eşsiz küçük koylarımızda yaşıyoruz.
Comments