top of page
  • aliboratav

Denizde ve kıyılarda “çılgınlık” emareleri - 4 Haziran 2023

Güncelleme tarihi: 2 Nis

Urla barınağında sükunet: Kalabalık ve bunaltıcı koşullardan sıkılanlar Kuzey Ege'nin yolunu tutacak.


Kıyılarımızda 2023 deniz sezonuna damga vuracak üç gelişme ya da eğilim var. Birincisi; deprem öyle bir ruh haline neden oldu ki, pandemide ikiye katlanan deniz üstü yaşam talebi bu yaz dörde katlanmış durumda. İkincisi biraz da bu talebe paralel olarak fiyatlar çıldırmış halde. Hem denizde yaşam, yani restoran, bakkal, manav, kasap fiyatları; hem de tekne satın alma, teknenin rutin (marina, marin malzeme, işçilik) maliyetleri… Üçüncüsü; katı koruma kurallarının (biraz da seçim-af beklentileriyle) esnetilmesi, mavi kıyılarda ışık hızıyla ve pek çoğu kaçak bir yapılaşma gündeme getirdi. 


2023 sezonuna Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimi ile adım attık. Pek çoğumuz bu seçim nedeniyle mayıs ayında planlarını iptal etti; tekne bakımları, programlar, sezon açılışı ertelendi. Yacht Türkiye okurları için son gelişmelere ilişkin kısa bir özet hazırladım. 

Bu ufuk turu, yeni yönetim döneminde siyasetçilere ve kamu yönetimi profesyonellerine amatör denizcilerin gündem konularını hatırlatmak açısından da faydalı olabilir. Eğer sorunların çözümüne ilişkin bir ortak akıl geliştirilmek istenirse, amatör denizcilerin her türlü katkıyı sunmaktan, ellerini taşın altına koymaktan kaçınmayacaklarını da belirterek denizlere yönelik artan ilgiyle konuya adım atalım.  


DEPREM VE YENİ DENİZCİLER

Yıllardır “Deniz kalabalıklaşıyor” diyoruz. Evet, pandemiden bu yana denize ilgide her yıl geometrik bir artış yaşıyoruz. “Pandemi etkisi bitmedi mi? O insanlar denizden sıkılmadılar mı?” diye haklı sorular sorulabilir. Ama şöyle ilginç bir gelişme var: 2023 depremiyle yeni bir ilgi patlaması yaşanıyor gibi görünüyor.

Neden? 

1. Birkaç saniye içinde binlerce can kaybı yaşandı. İnsanlar şunu tüm kalpleriyle hissetti: “Hayatı erteleme, bir tekne satın alma hayalin varsa, yarın gerçekleştir.”

2. “Deprem anında ne kadar güvendeyim” sorusuna kestirme bir yanıt: Yazlık ev yıkılabilir, tekne yüzer. Diyelim ki, kentte oturduğun ev oturulamaz hale geldi, git teknende, korkusuz yaşa.

3. Bir kaçış planı olarak denizcilik: Olası bir depremde kenti, mesela İstanbul’u terk etmenin en kolay yolu deniz yolu…


YENİ EKONOMİ VE YENİ DENİZCİLER

Sadece deprem değil, 2023’ün ilk aylarında tekne sahibi olma isteğini artıran bir faktör de iyi bir yatırım aracı olarak görülmeye başlaması oldu. Bu bakış açısının üç temel gerekçesi var:

1. Arzın üstünde bir taleple adeta bir saadet zinciri durumu yaşanıyor. Dolayısıyla beş yıl önce 100 bin Euro olan bir tekne, bugün tüm dünyada 140-150 bin Euro’ya satılır hale geldi. (Bu oran hem sıfır hem ikinci el tekne fiyatlarında geçerli.)

2. Ekonomik krizin etkisiyle Türkiye’de gayrimenkul birdenbire çok yüksek pirim yaptı. Fiyatlar Euro bazında neredeyse üç kat arttı. Ama araç (tekne, araba) fiyatları Euro dengesini korudu. Ya da şöyle ifade edelim; tekne piyasasındaki uluslararası fiyatlarla Türkiye’deki fiyatlar arasında bir makas oluşmadı. Sonuçta, tekne daha erişilebilir bir yatırım unsuru haline geldi.

3. Türkiye pazarında, haftalık ücretleri uluslararası fiyatlamaya paralel tekne kiralama (yasal-yasadışı charter, Airbnb modeli gibi internet üzerinden bireysel kiralama yöntemleri) yaygınlaştı. Ve tekne yatırımı bir gelir yaratma modeli olarak görülmeye başlandı.


YENİ DENİZCİLER VE ESKİ DERTLER

Evet, denize ve denizciliğe ilgide bir duraklama yok. Aksine, Rus ve Ukrayna teknelerinin de Türkiye kıyılarında iyice artmasıyla, denizde inanılmaz bir talep ve hayat pahalılığı ortaya çıkmış durumda. Marina ücretleri, tekne personel ücretleri, bakım, işçilik ve malzeme fiyatları… Hatta, deniz kenarındaki manav-kasap bile “marin fiyat” talep eder hale geldi!

Pek çok politikacı sokak-pazar gezilerinde, hiçbir gerçekliği olmayan “ÖTV’siz mazot alan yatçıların musluğunu kapayacağız” gibi konuşmaları seviyor. Kamu yönetimi profesyonelleri de maalesef “mademki, denizcisin o halde zenginsin” bakış açısına sahip. 

Öyle ki; artan deniz kirliliği, korunan kıyıların yapılaşmaya yenik düşmesi, mavi yolculuk denizlerimizin “istismarcı denizciler”den (tekne kondular) korunamaması gibi sorunların çözümü için üretilen tek çözüm, ‘denizi ücretlendirme’ yoluyla talebi kısmak gibi görünüyor. “Öde Mavi Kart bedelini, denizi kirlet, öde cezasını deniz kenarına kaçak evini yap, Göcek’te bir koyda üç ay tekneyi kıpırdatmadan yaşa, ama tonoz-şamandıra ücreti öde” gibi nereye gideceği belli olmayan bir bakış açısı yaygınlaşmakta.

Sorun şu ki; ücretlendirilmekte olan bu eşsiz mavi kıyılar için şimdilik talep edilen bedelin kat kat fazlasını ödeyebilecek insanlar da var. Oysa bir yazlık ev almaya ekonomik gücü yetmeyen ve tatillerini ya da emekliliğini teknede geçirmek isteyen pek çok mütevazı denizci bulunuyor. Eğer kamu yönetimi akılcı çözümler geliştiremezse, bu ücretlendirme sorunu katlanacak, katlanacak ve denizlerimizde gerçek bir gelir adaletsizliği ortaya çıkacak, amatör denizciliğin mütevazı kesimi bu maliyetlerle baş edemeyecek gibi görünüyor.

İçinde bulunduğumuz dönemde, pek çok denizcinin artan bu maliyetler karşısında pes ederek teknesini satma noktasına gelmiş olması, bunun somut bir göstergesi.


AMATÖR DENİZCİLİĞE DE DESTEK LAZIM

Denizcilik her ekonomik zümreden, 7’den 70’e herkes için bir hak olmalı. Devlet de herkese bu hakkını yaşayabilmesi için adil koşullar sunmalı. Tabii ki, “Devlet her isteyene bir tekne alsın” demiyorum. Ama…

Mesela, teknelerin tıpkı otomobillerde olduğu gibi, farklı kategorilere ayrılması ve denizcilere halen yansıtılmakta olan ve önümüzdeki yıllarda yansıtılacak kamu ücretlendirmelerinde (barınak-konaklama), harç ve vergilerde farklı çarpanlar uygulanması artık bir zorunluluk. 

Çünkü denizdeki tekne sayısı her yıl artıyor ama bu teknelerin gövde ve donanım değeri arasındaki farkın artışı geometrik olarak yükseliyor. Kamu yönetimi, kendince haklı olabilecek nedenlerle deniz üstündeki ultra lüks yaşamı bir şekilde vergilendirmek / ücretlendirmek istiyor. Ancak “katılım payı” olarak nitelendirilebilecek bu ücretlendirme / vergilendirme mütevazı denizcilerin deniz yaşamını sürdürülebilir olmaktan çıkarabilecek boyutlara ulaşma eğiliminde.

Peki… Bu farklı kategoriler hangi ölçüte göre saptanabilir? Yeni bir konu, bir altın formül de yok. Titiz bir değerlendirme yapılmalı ve adil bir denklem kurulmalı. Bu denklemin değişkenleri neler sorusuna ilk akla gelen yanıtlar tekne boyu, yaşı, motor gücü, profesyonel personel sayısı ve satış fiyatı olabilir.

Öyleyse amatör denizci dünyasının ihtiyacı olan destek alanları neler? İki öncelikli konu var:


1. BARINMA: MARİNA-BARINAK ÇIKMAZI: 2023 itibarıyla (özellikle mütevazı) amatör denizciler için en büyük ihtiyaç barınak meselesine bir çözüm üretilmesi. Türkiye kıyılarındaki marina ücretleri, Fransa veya İtalya ile mukayese edilir hale geldi. Ama bu ülkelerde asgari ücret Türkiye’nin beş katı. Mütevazı amatör denizciler görmezden gelinerek “Yatçılık lüks tüketim” deniyor, Bodrum’daki restoran fiyatlarının St.Tropez ile aynı olduğu örnek verilebiliyor. Mütevazı amatör denizci yemeğini teknesinde yiyebilir, ama teknesine kışın korunaklı barınak gerek. Marina fiyatları serbest uçuşa geçtikten sonra, kara parklarda kışlama bir seçenek olabilir mi, tartışılmaya başlandı. Ama bu tüm mütevazı amatör denizciler için mümkün değil. Kara park yaz ve bahar aylarında en az üç beş ayını kesintisiz denizde geçirenler için tercih edilebilir bir seçenek. Kalıcı bir çözüm için, tıpkı balıkçı barınakları gibi, AVM tarzı olmayan amatör denizci barınakları modeli geliştirilmek durumunda. Bu noktada destek sınırsız olamaz: “Şu ve şu nitelikteki amatör denizci teknelerinin yararlanabileceği barınaklar…” Net ve adil bir tanımlama gerekiyor.


2. AMATÖR DENİZCİ İSKELELERİ: 2021’de Çevre Bakanlığı’nın yayınladığı bir genelge var. Özetle diyor ki “Rekreatif iskeleler sadece kayalık sahillerde, o da 100 metrede bir olabilir. Kumsallarda iskele olmayacak…” Bu genelge çerçevesinde zaten sayıları son 20 yılda yarı yarıya azalan amatör denizcilerin yanaşıp elektrik-su ikmali yapabildiği, çevredeki marketten alışveriş yapabildiği, bir hastası olsa hastaneye götürmek için karaya indirebildiği iskelelerin tümüne yıkım kararı çıktı. Bu, amatör denizcilik ve yat turizminin gelişimi açılarından büyük bir hata oldu. Şu anda örneğin Bodrum Gümüşlük’te belediye iskelesinde 13 metrelik bir yelkenlinin gecelik bağlanma ücreti yerliler için 1000 TL, yabancı bayraklılar için 3000 TL’ye çıktı. Denizde bir gezginin başına bir şey gelse, mesela düşüp bacağını kırsa, ambulansa indirilebilecek iskele kalmadı. 

İskele deyince, tabii ki kısa süreli konaklama alanlarından söz ediyoruz. Küçük marinalar değil. Güneşlenme platformları değil. Sadece yat turizmi ve amatör denizci destek iskelelerinden söz ediyoruz. Örnek; Marmaris Çiftlik Koyu’ndaki iskeleler olmasa Marmaris ekonomisinin can suyu olan yat turizmi ciddi bir darbe yer.


MAVİ DÜNYAYI DARALTAN TRENDLER

Amatör denizcilik dünyasının ihtiyacı olan destekler gündemimizin bir yönü, çözüm bulunmazsa bu dünyayı perişan edecek konular da ikinci önemli gündem maddemiz. 

Nedir bunlar?

Yıllardır yetkililerin de mantık hatalarını, yetersizlikleri kabul etmeye başladığı Mavi Kart konusunu hiç dile getirmek istemiyorum. Ama tek başına Mavi Kart’ın, daha doğrusu bir Mavi Kart cezasının bile mütevazi bir amatör denizcinin denize vedası anlamına gelebileceğini de hatırlatmak zorundayım. Bakın; 2023 yılında 15 gün sonunda Mavi Kartına atık işletmemiş bir tekneye ÖÇKB sınırlarında uygulanacak ceza 146 bin 486 TL’dir. Ve üstelik şöyle bir mesele var: Atığınızı vermek istiyorsunuz, verecek yer bulamıyorsunuz…

Örneğin, Bodrum’dan Gökova’ya girdikten sonra koskoca körfezde kartınıza atık işletilebileceğiniz sadece iki adres var. Ören Marina ve Muğla BŞ Belediyesi atık alım teknesi… Buna karşılık, bu bölgede atık vermesi gereken 1000’e yakın tekne seyir halinde… Yani bu konu, mantık sınırlarını zorlayan bir inada dönüşmüş durumda. 

Mavi Kart ötesinde, gündemimizde amatör denizciye hayatı zorlaştıran ve mavi kıyılarımızı, mavi yolculuğumuzu daraltan konular da var… Neler?


1. GÖCEK VE DEVAMI: 2022’nin sürpriz konularından biri Göcek’te açılan tonoz / şamandıra ve mapa ihaleleri olmuştu. İhaleler bir skandala (milyon dolarlar ile koylara çökme hevesine) dönüşünce iptal edilmişti. Ama bu proje bitmiş değil. Sadece bir erteleme söz konusu. Hem Göcek sivil toplumu hem de Çevre Şehircilik Bakanlığı ihalelerin iptalleri sonrasında çok paydaşlı toplantılarla bir ortak akıl oluşturma gayreti içinde. Ancak Bakanlık bu toplantılara konunun doğrudan muhatabı amatör denizcileri davet etmemekte ısrar ediyor. Çünkü maalesef, Ankara’da denizcileri “para babası” olarak gören bir bakış açısı egemen. Örnek… Geçen ay Çevre Bakanlığı Muğla Bütünleşik Kıyı Planı’nı askıya çıkardı. Plan raporunda kent kıyılarında pek çok öncelikli marina yatırım alanı saptandığı belirtildikten sonra deniyor ki; “Bu marinaların megayat tarzı lüks teknelere yönelik planlanmasının elde edilecek toplam geliri artıracağı göz önünde bulundurulmalıdır.” Peki soru şu: Kamu yönetiminin tek hedefi anlık gelir maksimizasyonu mudur? Bakalım 2023’te bu konuda nasıl adımlar atılacak, gelişmeler yaşanacak, hep birlikte göreceğiz. Bu gelişmeler önemli. Çünkü denize yönelik ilgi artışı da sürdüğüne göre Göcek’te üretilen ve uygulamaya konacak model hızla diğer körfezlerimize de yayılacak.


2. MAVİ KIYILARIN İŞGALİ: Seçimlerin de artırdığı coşkuyla mavi kıyılarımız özellikle 2022-23 kış aylarında inanılmaz bir “kentleşme” sürecine girmiş durumda. Sadece Selimiye, Bozburun ve Söğüt’e geçen kış 2 bin ev yapıldığı bölgede yaşayanlarca iddia ediliyor. Marmaris Belediyesi haftada ortalama 40 kaçak yapı mühürlediklerini söylüyor.

Hisarönü’nün güney yakasında denizciler için en değerli koylar Selimiye-Sığliman, Kuzbükü, Kocabahçe, Girneyit ve Dirsek Bükü’dür…Tümü 1. Derece Doğal Sit Alanı ve Özel Çevre Koruma Bölgesi’dir. Yani 1987 öncesi mevcut yapılar haricinde inşaat kesinlikle yasaktır. Hiçbir karayolu ulaşımı bulunmayan ve dağlarla çevrili bu koylardan Kuzbükü’ne 2022 yaz aylarında bir dört tekerli tiny house kondurmuşlardı. Hayret içinde kalmıştık.

Kış aylarında yemeyip içmeyip Kocabahçe ve Girneyit’e de tekerlekli birkaç tiny house uçurmuşlar. Üstelik bir adet az gelmiş, yan yana iki üç tane koymuşlar… Söğüt, Bozburun gibi mahalle ortamlarında denetim gelince “geziyorduk, burada biraz dinleniverelim dedik” diyorlar herhalde. Kuş uçmaz kervan geçmez koylara nasıl gelmiş bu evler, tekerlekli değil amfibik mi bunlar? Görünen acı tablo şu: Mavi yolculuk koylarını çok hızlı kaybetmeye başladık. Tüm kıyılar kaçak yapı ya da tekerlekli ev dolmak üzere.


3. MAVİ KIYILAR İÇİN RİSKLİ BİR PLAN: “Bozburun’a balık çiftliği ve marina…” Böyle bir şey hayal edebiliyor musunuz? Ya “Selimiye ve Karacasöğüt MUÇEV iskelelerinin 200-300 teknelik marinalara dönüştürülmesi…” Bu projeler kısaca Gökova ve Hisarönü’nün en korunaklı bu koylarının sanayi kirliliğine teslim edilmesi demek.

Geçen ay askıya çıkarılan Muğla Bütünleşik Kıyı Planı’nda Selimiye ve Karacasöğüt’teki MUÇEV iskeleleri bir marina olarak tanımlandı. Bozburun’a 200 teknelik bir marina ve balık çiftliği öncelikli kıyı yatırımı olarak sunulmuş durumda… “Nasıl yani?” diyoruz, ama sonuç değişmiyor. 

2000’li yılların başında Bozburun’a hepi topu 6 kafesli bir balık çiftliği kurulmuştu. 3 mil derinliğindeki bu muhteşem koy iki yıl içinde çamaşır teknesi gibi köpük köpük olmuştu. Büyük mücadelelerle o balık çiftliği kaldırıldı. Bozburun kendini ancak temizliyor ve yeniden bir balık çiftliği kurma planı… Akıl almıyor. Yer mi kalmadı?

Mavi kıyılar açısından tehlikeli sonuçlar yaratacak bu gibi “yeni ve öncelikli yatırım” perspektiflerinin ötesinde… Muğla kıyılarında pek çok kıyı şeridinde çok önemli koruma-kullanım statüsü düşüklükleri öngören bu planın yeniden ele alınması gerekiyor. Aksi takdirde, yani kıyılar bu ölçüde gelir yaratma fırsatı olarak değerlendirilmeye devam edilirse… Bir yanda çılgınca bir kıyı kentleşmesi, kaçak evler, oteller… Diğer yanda marinalar, limanlar, çekek yerleri, kıyılarda AVM’ler… Bir sonraki seçime kadar Muğla’da mavi kıyı diye bir şey kalacağından kuşkuluyum. 

Bir zamanlar “beyaz adam paranın yenilecek bir şey olmadığını sonunda anlayacak” sözüyle ünlenen Kızılderili reisi bugünleri görseydi herhalde şöyle diyecekti: “Son ıssız koy da tiny house mezarlığı haline geldiğinde, beyaz adam betonun hazmının zor; tekerlek ve demirin de yenilecek şeyler olmadığını anlayacak!”

Comments


bottom of page