Göcek; bitmeyen bir macera… Dertleri de, güzellikleri de bitmiyor. Ama acaba bir kritik eşik var ve bu eşiği zorlamaya mı başladık? 2021 itibarıyla bu soru her zamankinden daha ciddi. Biz de 2021 sezonu gezilerimize Göcek’ten başladık. Haziran ayının ilk günlerinde bile koylardaki yoğunluk nedeniyle birkaç sevdiğimiz yat mola noktası iskelesi dışında tüm konaklamalarımızı alargada; kıyıları kaplayan gürültü, kirlilik mayınlarından uzakta geçirmeye karar verdik. Ama işte coğrafi ve topografik bir sorun daha: Göcek’te alargaya müsait sadece beş koy var. İşte, bu harika koylar ve Göcek’in dertleri, yenilikleri...
Bir de not: Bu yazının sonunda hayli radikal bir çevre koruma deniz kirliliği önleme önerisi var... Bir göz atın…
Göcek için keyif alınabilir iki tarihim var: Mayıs-haziran başı ve eylül ikinci yarı-ekim ayı. Dolayısıyla bu yıl haziranın ilk günlerinde denize açılınca dosdoğru Göcek’in yolunu tuttuk. Tablo şu: Özellikle karadan dingi (affedersiniz tender) ile ulaşılabilen Göcek Adası, Domuz Adası, Sarsala, Atbükü, Osman Ağa Koyları, hatta Yassıcalar’da bile durulabilecek tek kovuk yok. Sıra sıra motoryatlar, arada büyücek yelkenliler… Yüzde 80’inin içinde sahipleri ya da misafirleri yok, mürettebat hafta sonu gelmelerini bekliyor.
Şöyle söyleyeyim: Merak ettim, Göcek Adası çevresinde bir tur attım, 55 motoryat saydım. Herhalde 50’sinde sadece mürettebat vardı. İlk gün gittiğimiz Sarsala’da da 100’ün üstünde tekne saymıştım, bunların da yüzde 15-20’si yelkenli, gerisi motoryat… Sekiz gün kaldık Göcek’te, üç gün Tersane, Göbün, Bedri Rahmi gibi sevdiğimiz, özlediğimiz iskelelere uğradık. Geri kalanında bir kez bile kıyıdan koltuk halatı almadan alargada yaşadık. Neden?
Körfezde 600-700 civarında tekne demirli ve kıyılar şimdiden 45 derecelik uzun koltuk halatlarıyla parsellenmiş. Sanırım deniz soğuk olduğu için bu teknelerde sürekli yaşam başlamamış. Sahipleri haziranda çoğunlukla haftasonları iki-üç gün geliyor. Ama yaz ortası Hisarönü’ne göç edeceklere rağmen temmuz ve ağustosu düşünmek bile istemiyorum. tek umut Ege Adaları’nıntemmuzda Türklere açılması.
ALARGA KEYFİ
“Teknekondu” dediğimiz koylardaki sabit tekneler “haksız işgal” ve deniz kirliliğine neden olma dışında aslında oldukça sakinler. Sadece kimilerinde motorlu su sporları merakı oluyor, biraz vızıltı ve küçük dalgalar yaratabiliyorlar. Bir de… Kısa süreliğine bir tekne kiralayıp denize açılan eğlence düşkünleri var. Bu arkadaşlar genellikle öğlen vakti ya da daha çok akşamüstü flybridge üstünde ya da kıç havuzlukta bangır bangır bir müzik eşliğinde partiye başlıyorlar. Ve bunlar mayın gibi. Hangi teknenin ne zaman patlayacağı belli değil. Ayrıca mesela kıyıda “sakinliğine güvenilir” diye düşündüğünüz iki tekne tespit edip bir yere kıçtankara yanaşsanız aranızdaki 20 metrelik bir boşluğa bir parti teknesinin akşamüstü yanaşması da son derece mümkün. İşte bu nedenlerle son yolculuğumuzda kesin karar verdik ve “Koylarda alargada kalalım” dedik. Ama bu noktada bir probleminiz var: Göcek’te 70’e yakın koy bulunuyor, ama bunlardan sadece beşi alargaya müsait.
Şimdi güneyden kuzeye sizlerle bu alarga koylarını paylaşıyorum…
Yavansu: Bir diğer adıyla Martı. Körfezin güney yönünde en uç noktasındaki bu koyda, doğu tarafında 6-7 metrelik bir sığlık var, özellikle katamaranlar için keyifli olabilir. Batı tarafında ise üç-dört teknenin 20-25 metrelere demir atabileceği bir dip platosu mevcut. Yavansu, özellikle sakin havalarda keyifli bir alarga noktası. Hava biraz esse, Kuyrucak (Binlik) ve Kurşunlu koylarının ardındaki tepelerden Yavansu’ya şiddetli sağanaklar iner. Özellikle öğleden sonra saatlerinde küçük dalgalar bile oluşur. Ama mükâfat, sabah dinginliğinde harika ve hayli temiz bir deniz keyfi (ne de olsa Göcek’te temiz deniz bulmak muhteşem bir bonus)…
Büyük Sarsala: Kuzeye doğru bir sonraki alarga mevkii, kocaman Büyük Sarsala Koyu. 20’ye yakın tekne alargada kalabilir, kıyıya yakın 10 metrelerde, biraz açıktaki ikinci sırada 20 metrelerde demirlenir. Dip tamamen balçık, eğer fırtına beklenmiyorsa kısa bir kaloma ile huzur içinde uyunur. Burada birinci problem kıyıdaki mesire alanından yükselen çocuk çığlıklarıdır. Ama hava dingin olduğunda kıyıdan ses az gelir. İkinci problem ise, koyun denizden baktığınızda sol köşesindeki iskeleye Dalaman Havalimanı’ndan gelen (ve giden) teknecileri almak için, özellikle hafta sonuna doğru, saatte 20 civarında koca botun son sürat yanaşması… Ve bu sırada alargada olan teknelerde yaratıkları ciddi sallantı…
Hurmalı Koy: En sakin alarga mevkilerinden biridir. 10’a yakın tekne alargada kalabilir. Açıklara doğru biraz derinleşir, ama zemin iyi demir tutar. Kıyıdaki serviler ve ardından başlayan çam ormanı büyüleyicidir. Yalnız burayı yıllardır pek seven birkaç deniz kaplumbağası ailesinin olduğunu da hatırlatayım. Denize atlarken birinin üstüne düşmemeye dikkat edin!
Killebükü İskelesi Koyu: Burası da 10-15 teknenin konaklayabileceği, dibi iyi demir tutan, harika, sessiz, sakin bir alarga koyu idi. Şimdi bir inşaat var. Dalaman Belediyesi bu sahile bir mesire alanı tesisi inşa ediyor. Biri büyük, iki-üç küçük taş yapı. Tamamlandığında muhtemelen tüm kıyı şezlonglar ve piknikçilerle dolacak. Ama geceleri sakin kalacağı kesin. En sevdiğim alarga mevkilerinden biriydi, tesis açılınca bir test edip görmek lazım.
Boynuzbükü: İşte bir diğer Göcek efsanesi. Yıllardır en güvenilir alarga mevkii. 15-25 metrelere demir atılır, dip balçıktır. Çapanız beton dökmüşsünüz gibi tutunur. Kıyısında günlük ağaçları korusu, azmak, sazlık, yamaçlar çam ormanlarıyla kaplı. Bu muazzam fiyordun dip noktalarında, yat mola noktasının tonozlarına ve uzun demir atmış teknelerin zincirlerine dikkat etmek kaydıyla 20 civarında tekne alargada konaklayabilir. Yazın bazen sazlıktan kaynaklı sivrisinek sorunu yaşanabilir. Denizi biraz bulanıktır, ama gerçekte Göcek ölçeklerinde hayli temizdir. Gece saatlerinde rüzgârın tam terse dönebileceğini hesaba katarak kuzeybatı köşesindeki sığlığa dikkat etmek gerekir.
Ve bitti… Göcek’te işte bu kadar az (beş adet) alarga mevkii var.
AMAN DİKKAT!
Üstelik bu alarga mevkiilerinin tümünde iki konuya dikkat etmekte fayda var:
Birincisi; Yavansu hariç bu koyların tümü güneyli rüzgârlara, özellikle de keşişlemeye açıktır.
İkincisi; bu koyların tümünde Göcek mikro klimasına bağlı olarak hâkim rüzgâr batı olsa da, rüzgârın dört yönden de esebileceğini göz önünde bulundurarak demirlemek gerekir. Kıyı ve diğer tekne mesafelerini ayarlarken sizden önce demirlemiş teknelerin demiri batıdan doğuya doğru döşemiş olabileceğini kabul etmek doğru olur.
Şimdilik Göcek’te huzur arayanlara çözüm önerim alarga… Yunan suları temmuzda Türk denizcilere açılırsa Göcek’te deniz ve denizciler biraz rahatlayabilir.
DÜNYA-ÇEVRE: KRİTİK EŞİKLER
Kış aylarında malum pandemi yasakları yüzünden evde mahpus kalmışız. Okul arkadaşlarıma, yeni denizcilere, çevre dostlarına mavi kıyılardaki değişimi, yoğunluğu, kentleşme baskısını aktaran zoom sunumları yaptım. Mayıs ayının son günlerinde popüler bir denizcilik eğitim şirketi (One Yacht), “Mavi Yolculuk Rehberi” kitabımın ikinci baskısı için bir imza günü yaptı. Elinde kitapla gelenlerin pek çoğu denizciliğe yeni adım atan ya da bu yıl atacak gençler…
Genç denizcilerle sohbet ayrı bir mutluluk, ama bir de baktım bu arkadaşların çoğu mavi yolculuk kıyılarımızın gözler önünde perişan edilmesine ilişkin zoom sunumlarıma katılmış. Hepsinin yüzünde bir burukluk, “Siz kıyılarımızın keyfini hayli çıkarmışsınız, peki biz ne yapacağız” diye soran gözler…
Birden şunu fark ettim: Tıpkı bizler gibi, onlar da 10-15 yıl sonra genç denizcilere anılarını aktarırken “Biz bu serüvene adım attığımızda, bu kıyılar şöyle güzeldi, böyle güzeldi” diye örnekler verecekler. Mesela… Bu yazıya bir başlık düşünürken aklıma “Göcek’te son tango” gibi şey geldi. Sonra şüphelendim, “Tanıdık geldi, acaba bu başlığı ben bir yerde görmüş müydüm” diye bir araştırma yaptım. Baktım ki, 11 yıl önce Yacht Türkiye’de yazdığım bir yazıya bu başlığı atmışım. Madem ki böyle bir gerçeklerden kaçış haletiruhiyemiz var, madem ki unutmayı tercih ediyoruz, o halde “Konuya olumlu yönden yaklaşan bir başlık daha iyi olur” dedim. Gezimizin alargada mutluluk yönünü ön plana çıkarmaya karar verdim.
Maalesef böyle bir dünya tarihimiz var. Bakın, yıllardır dünya çevre sorunlarına ilişkin belgeseller yapan Richard Attenborough’un Haziran ayında gösterime giren son filminin ismi “Breaking Boundaries (Kritik Eşikler)”. Attenborough, bugüne kadar “Dünyamız” isimli üç belgesele imza attı. Ama anlaşılan o ki, artık dünyanın çevre sorunlarını anlatmaya ‘kirleniyor, bozuluyor’ sözleri kifayetsiz kalmış. Bu son film, geri dönülmez noktaları kayda geçiriyor; örneğin, dünyada orman katliamı yüzde 40 seviyelerine gelmiş, kritik eşik yüzde 25 imiş. Atmosferdeki karbondioksit kritik eşiği 350 ppm, ama artık 415 seviyesindeyiz, nefes almakta güçlük çekmemiz normal değil mi? Küresel ısınmada kritik eşik + 1.5 derece, bugün +1.1 seviyesindeyiz. Diyor ki, “Azzz kaldı”!
MAVİ KIYILARIMIZDA KRİTİK EŞİKLER
Mavi yolculuk kıyılarımız için de böyle bir kritik eşik elbette var. Belki de kent insanları bunu ancak Marmaris Limanı, Göcek Körfezi, Fethiye kıyıları, Kekova-Üçağız, Hisarönü’nün Selimiye, Orhaniye ya da Bozburun gibi kapalı ve kentsel-tarımsal kirlenme baskısı yüksek alanlarında Marmara Denizi’ndeki gibi dehşet yaratan müsilaj katmanları gördüğümüzde anlayacak. Emin olun buna da çok zaman kalmadı. Muğla kıyılarında emareler iki yıldır hayli belirgin. O güne kadar hep birlikte “bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete” vurdumduymazlığı içindeyiz. Madem öyle, ben size Göcek’ten tatsız bir bilgi vererek bu yazıyı noktalayayım:
Göcek Körfezi ve Göcek koylarında 2020 Kasım-2021 Mart ayları boyunca (evet, aylarca!) tüm deniz, denizin her santimetrekaresi su yüzeyi görülmeyecek yoğunlukta denizanası ile kaplandı. Tıpkı Marmara’daki müsilaj gibi, yerel esnaf, Göcekliler motorlarının su soğutması tıkanmadan 2-3 mil yol yapabilmek için türlü cambazlıklar yapmak zorunda kaldı. Bu denizanası istilası bugüne kadar görülmemiş bir şeydi.
Acaba Göcek’te kritik eşiği aştık da, farkında değil miyiz?
GÖCEK’TEN TAZE HABERLER
Hizmet denizi: Göcek yıllardır Türkiye kıyılarında denizde yaşamın başkenti. İki yerel market, Carrefour’un tekneleri ve Migros’un 2M büyüklüğündeki gemi marketi denizde her türlü hizmetin sabit simgeleri ve aslında denizde sabit yaşamın en önemli kolaylaştırıcıları. Fakat konu, hizmette sınır yok, kıvamına ulaşmış durumda. Midye dolmacı, Kahve Dünyası, börekçi, organik mahalle manavı, gazete bayii, hatta masöz-masör sürat teknesi artık alıştığımız görüntüler. Son yenilikler ise şöyle:
• Kent merkezindeki Mezegi Restaurant bir sürat teknesi ile koylara meze servisine başlamış. Bir gün önceden sipariş verirseniz istediğiniz her tür meze-yemek-balık, o gün kayığı çevirip sorarsanız hazır mezelerden bahtınıza ne çıkarsa… Bir not daha: Kayıkta kaliteli şarküteri de var. (0538 484 63 93)
• Malum Göcek’teki sabit teknelerde transfer işi çok önemli. Gerçi neredeyse her yüzen evin bir tender’ı, bir de hizmet botu var ama ya bir aksilik olursa… İşte çözüm: Turizm belgeli deniz taksi. 5 metre boyunda bot, 90 HP motoru var ve sekiz kişi kapasiteli. (0532 732 82 94)
Koylarda yeni tesisler: Belki en dikkat çekici yenilik Göcek’te değil de karşı kıyıda, Fethiye Turunç Pınarı’nda geçen yıl kapanan Osman’ın Yeri yerine Yazz Collective isminde yeni bir A+ tesis açılıyor. Kolektif şöyle: Mekânın yeni sahibi Timur Savcı ile Alarko Turizm Geliştirme Müdürü Mehmet Can Uzun el ele vermişler, SPA’sı, beach’i, restoranıyla iddialı bir tesis oluşturmuşlar. Tasarım da mimar Fahrettin Aykut’a ait. Timur Bey’in Akdeniz’in önde gelen yat kulüplerinden birini yaratmak hayali vardı. Tesisin sadece resimlerini gördüm, güzel görünüyor. Hayırlı olsun, kolay gelsin…
Yeni değil, geçen yıl açıldı, ancak Bedri Rahmi Onno bu sezon hayli popüler. Muhtemelen A+ segmentte Manastır’daki Adaia’ya şimdiden ciddi bir rakip olmuş durumda.
2021itibarıyla Göcek koylarında üç yeni tesis daha var. Bir de ürkütücü girişim:
• Birincisi, Göcek Adası mesire plajında haziran ayı itibarıyla hummalı bir faaliyet vardı. Adanın kuzeydoğu köşesindeki eski günübirlik turizm tesisi geçen kış el değiştirdi. Bu tesis, plajın arkasındaki 2 dönümlük özel mülk olan arsa üstünde kurulu birkaç baraka ve Hazine’ye ait plajdaki çardak ve şezlonglardan ibaretti. Yeni mülk sahibi, tüm koyda büyükçe bir inşaat yapıyor. Koyun güney kıyısında gazebolar, ortasında hayli büyük bir merkez bina (şimdilik kıyıdaki dev zakkumların ardında, denizden pek seçilemiyor), plaj önünde büyücek bir iskele ve kuzey yamacında da koya tepeden bakan bir ahşap teras. Göcek esnafından duyduğuma göre sadece mutfak ekipmanı için 1.1 milyon dolarlık sipariş verilmiş. (Abartılı bir rakam gibi görünüyor, ama… Ateş olmayan yerden duman çıkmaz!) Her halükârda… Anlaşılan görkemli bir tesis kuruluyor. Ayrıca, bu kadar yatırım yapıldığına göre tüm izinleri de alınmış olmalı, diye tahmin ediyorum. Herhalde alınmıştır, ne dersiniz?
• İkincisi, gözde alarga mevkilerimizden Killebükü İskelesi Koyu’nda ilkbahar aylarında başlayan üç taş bina inşaatı. Bir açgözlü girişimci ‘bu güzelim koyumuza çöktü’ mü, diye haftalarca denizcilik gruplarında tartışma konusu oldu. Sonunda ortaya çıktı ki, buraya Dalaman Belediyesi bir mesire alanı inşaatı yapıyor. Biraz da taşlı orman yolu düzeltilirse insanların Göcek’in güzelliğini yaşayabilecekleri harika bir tesis olur. Kişisel hırslara, rantlara hizmet etmemek ve doğayı tahrip etmemek kaydıyla halka açık bu tür tesislere denizcilerin ne itirazı olabilir? Ama yine de Dalaman Belediyesi’ne bir küçük not: Bu koydan karadan gelecek ziyaretçilerin yararlanması tabii bir hak. Ama denizcilerin alargada barınabilmeleri de bir doğal hak. Eğer koya yüzme alanı şamandırası yerleştirilecekse, kıyıdan en fazla 50 metre açığa konması gerekir ki, denizciler de güvenle 15 metrelere demir atabilsinler.
• Üçüncüsü de, iki yıldır kapalı olan Boynuzbükü Yat Mola Noktası nihayet Valilik, Belediye ve eski yerel işletmeci Ali Dündar’ın anlaşmaya varması üzerine yeniden açıldı. Bildiğimiz, güzel, lezzetli ve keyifli bir tesis; eskilerden mütevazı, dürüst ve Göcek dostu bir işletmeci. Sevindirici bir haber.
• Bir de ürkütücü bir girişim… Mayısın ilk günlerinde Büyük Yassıca Adası’nda bir proje iddiası ortaya çıktı. ‘Türkiye’deki Maldivler’ reklam spotuyla ortalığa saçılan projeye göre, Türkiye turizm fotoğraflarında her zaman ilk 10’a giren Büyük Yassıca Adası’na bir ultra lüks yat ve konaklama tesisi yapılacakmış. Hatta aynı günlerde bir grup Büyük Yassıca Adası’nda ağaç katliamına girişti. Bir de sanki burada ezelden beri binalar varmış gibi göstermek amacıyla derme çatma bir kulübe yapma çabası oluştu. Göcekliler, Fethiyeliler, denizciler müthiş tepki gösterdi. MUÇEV ismi ortaya atıldı, bazı siyasilerin çocuklarının isimleri ortaya atıldı. Bir muamma! Proje, derhal resmi makamlarca yalanlandı, sanki şimdilik gündemden çekildi. Ama ne zamana kadar? ‘Ateş olmayan yerden duman çıkmaz’ atasözümüzü bir kez daha hatırlayalım.
Haziran gezimizde eski bir Göcekli dostumla konuşuyoruz, “Ali Abi, sen son kez tüm koyları bir gez, buraların tadını çıkar. Tüm Göcek tepeleri parsellendi, birileri izin bekliyor. Bir işaret geldi mi, Göcek tepelerinde, koylarında artık orman değil, yazlık villalar, butik oteller görebilirsin”. İnanmak istemiyorum. Bu uyarıları hızla unutmak istiyorum. Doğru olabilir mi, ne dersiniz?
----------------------------
Ne olacak bu Göcek’in hali?
Aslında sadece Göcek de değil. 2020 sezonunda görüldü ki, deniz üstünde kıpırdamadan haftalarca aynı yerde yaşayanlar, ‘mavi kentliler’, Selimiye, Tavşan Bükü, Sucağız, Kurucabük, Bozburun- Adaboğazı gibi Hisarönü Körfezi koylarında da iyice artmış durumda. Motoryatlardan alışık olduğumuz bu mavi-yaşam sevdalıları arasında büyük yelkenli tekne sahiplerinin sayısı da giderek çoğalıyor. Dolayısıyla jeneratör ve yüksek volümlü müzik susmuyor.
Mesela net kural var, Göcek koylarında 6 milden hızlı gidemezsiniz. Oysa 40 HP hizmet botu ile ‘patrona acil’ alışverişe çıkanlar, 900 HP’lik tender’ıyla adrenalin atanlar, deniz üstünü tam bir yarış pistine çeviriyor. Yani artık sadece rahatsızlıktan değil, can güvenliğinden de söz ediyoruz…
Birinci senaryo: Kaos artarak sürecek
Görüntü o ki, Göcek denizcileri, tıpkı bir büyük kentteki site sakinleri gibi birlikte yaşamayı öğrenmek zorunda. Akşamüstü yan tekneden ‘Ankara’nın bağları’ ya da ‘We are the champions’ bangırtısı yükseldiğinde, insanlar birbirlerini ikaz etmeye başlayacak. Bu rahatsızlıklar sürerse eminim, Sahil Güvenlik’e geçerli-geçersiz ihbarlar gidecek. Çünkü kimsenin bu tür görgüsüzlüklere tahammülü kalmadı.
Bitmedi… Misal, kentteki evimizde elektrik kesilince balkonda jeneratör mü çalıştırıyoruz? Bulaşık suyunu alt kattaki komşumuzun tepesine boşaltabiliyor muyuz? Kanalizasyon borusunu komşumuzun mutfak giderine bağlayabiliyor muyuz? Sitemizin bahçesinde motosikletle çılgınca tur atabiliyor muyuz? Balkonda, 3 bin watt gücünde ses sistemiyle, akşamüstü ‘happy birthday to you’ partisi yapabiliyor muyuz?
Olay net: 20 metrelik bir motoryatın atık tankı kapasitesi çoğunlukla 200 litre gri su ve 200 litre siyah su tankıdır. İki mürettebat dört yolcu ile bu kapasite iki-üç günde dolar ve taşar. Bu tekne “bir hafta denizi kirletmeden en kuytu koyda hareketsiz konaklayabiliyorum” diyorsa, sadece kendini kandırıyor, çocukları da kendi yarattığı kirlilik içinde denize giriyor demektir.
Bugün acil ihtiyaç: Deniz üstünde yaşayanlar da kendi Anayasaları’nı tarif etmek durumunda. Bu Anayasa’nın ilk ve son maddesi de ‘insana, doğaya ve denize saygı’ olmalı.
İkinci senaryo: Kamu yönetimi bu başıboşluğa son verecek.
Hiçbir ‘ama’ yok. Göcek can çekişiyor! En büyük nedeni de haftalarca aynı noktada konaklayanlar. Oysa bu konu yasalarda açıkça düzenlenmiş durumda. 2012 tarihli Limanlar Yönetmeliği net bir şekilde “Gerekirse teknelerin koyları kullanma süresini Liman Başkanlıkları belirleyebilir” diyor.
04.05.2010 tarihli ‘Göcek Körfezi ile Dalaman Koylarının Koruma ve Kullanma Usul ve Esasları’ da ortada. Halen yürürlükte olan bu yasal düzenlemenin 9’uncu madde D bendi şöyle:
“Göcek – Dalaman koylarında gemiler en fazla bir koyda 3 (üç) gün, tüm koylarda fasılasız 11 (onbir) gün süre ile bağlı kalabilirler. Sınırlı gün sonunda kaldığı koyu terk etmek zorundadırlar.”
Daha ne olsun?
Başka çare yoksa bu kurallar uygulansın, bu kaos önemli ölçüde biter!
Bitmez mi?
Çevre Bakanlığı’nın yeni bir projesi var: Koylarda IR ve UV kamera ile kirli su deşarjını tespit edecek MARPOL ekipleri. Atık tespit edildiğinde su analizi aranmaksızın idari ceza uygulanacak…
Size daha fazlasını öneriyorum: Her koya IR ve UV sabit kamera koyalım. Bakalım ne oluyor!
Commentaires