Lefkas’ın ortalama olabileceğini düşünüyordum da, merak ettiğim “Yüzbaşı Corelli’nin Kefalonya’sı mı, yoksa Kavafis’in İthaki’si mi” sorusuydu. Güney İyon Denizi’ndeki sekiz günlük yolculuğumuzda bu üç adayı da kendine göre sevdim. “Sevdim” az kalır, hayran kaldım! Mütevazı mutfak lezzetlerine, doğal ve içten insanlarına, harikulade küçük koylarına, billur gibi denizine...
Geçen yıl İyon Denizi’nin kuzey bölgesini yani Korfu, Paksoi ve Anti-Paksoi’yi gezmiştik. Güney bölgesini ise 2014 Eylül ayı başında dolaştık. Preveze’den çıkıp, Lefkas, Meganisi, İthaki ve Kefalonya’ya gittik. Bu arada Onassis’in eski adası Skorpios’a da teğet geçmeyi ihmal etmedik. Geçtiğimiz yıl bir Rus oligarkına satılan bu adada, sadece Jackie Onassis’in bir paparazzi tarafından çıplak resimlerinin çekilmesiyle ünlenen güney kıyısındaki plaj yat turizmine açıktı. Ama küçücük koyda o kadar çok tekne vardı ki, içeri girmeye yeltenmedik bile...
1. gün: Preveze...
Kış aylarında acentamız MTM’den Güney İyon Denizi’ni dolaşmak üzere yeni bir Bavaria 46 Cruiser kiraladık. Tekne Preveze’de. İstanbul’dan Atina’ya uçuş var. Ama 400 km. uzaklıktaki Preveze’ye uçuş yok. 6 kişiyiz, araba kiralayıp gitmeye kalksak 2 tane lazım, pahalı bir yöntem. Bunun yerine Atina havalimanından Preveze’ye bizi götürecek şoförlü bir minivan kiraladık. 8 gün sonra gelip bizi Lefkas’tan alacak. Fiyat da 590 Euro. Uçağa göre çok daha ucuz.
Öğleden sonra 18.00’de Atina’dan yola çıkınca gece 23.00’te Preveze’ye varabildik. Otelimize valizleri atar atmaz kendimizi sokağa attık. Limanın hemen paralelindeki tavernalar sokağına girince moralimiz yerine geldi. Yunan gelenekleri, akşam yemeği zaten 22.00’de başlıyor. Sokaklar cıvıl cıvıl, tavernalar coşkulu bir kalabalıkla dolu...
Acil ders 1: Kültür çatışması olmayınca ekonomik kriz bir halkın keyfini kaçırmıyor.
Ara sokaklarda boş masası da olan en beğendiğimiz yere oturduk. Tempelxaneio! Her gece çifter çifter yemeğe doyamadığımız saganaki peyniri, taze midyeleri ve ızgara karidesleri harikaydı. Zaten Tripadvisor’da da birinci sıradaymış. Sonradan gördüm, tamamen şans!
2. gün: Hareket ve uzun bir yol
Cumartesi sabahı erkenden kalktık. Acentamızın Preveze müdürü Dimitris ile uzun pazarlıklar sonucu teknemizin temizlik işlerini öne aldırdık. Bir yandan transit log ve kontrat gibi resmi işlemler sürerken, bir yandan da alışveriş olayına girdik. Meyve ve sebzeleri Preveze’nin merkezindeki manavlardan aldık. Peynir, şarküteri ve içecekleri ise limana servisi olan bir süpermarketten temin ettik. “Servis var mı?” diye sorunca süpermarketin genel müdürü kendi jipiyle arkadaşlarımızı ve alışverişimizi tekneye getirdi. Yunanistan’da hizmet standartları çok farklı; Ya hep ya hiç!
Teknemiz Perseus, 5 ay önce denize inmiş hala pırıl pırıl… Dimitris, bilgilendirme sırasında Bavaria’nın 2014’te ani bir kararla Cruiser serisinde 40 yerine 41, 45 yerine 46 feet yeni modellere geçişinden çok mutlu olduklarını, fiyat-kalite denklemi açısından çok mantıklı bu teknelerde tespit edilen tüm hataların giderildiğini, hele ki, 41’in inanılmaz hızlı bir dizaynı olduğunu anlatıyor. Benim ise aklım ve gözüm alışveriş ekibinin bir an önce dönmesinde ve malları hızla tekneye yükleyip limandan ayrılmakta.
Çünkü esas gezi bölgemiz olan Lefkas’ın doğu sahillerine ulaşabilmek için iki uzun kanalı ve saat başı açılan F/B SantaMaria yüzer köprüsünü zamanında geçmemiz lazım. (Gece saat 22.00 ile sabah 07.00 arasında geçiş için VHF 17’den anons yapıyorsunuz.)
Neyse ki, fazla gecikmeden tüm erzağımızı tekneye yükledik ve saat 14.00’ü az geçe demir aldık. Preveze Limanı, Ambacian İçdenizi’nin İyon Denizi’ne bağlandığı dar kanalın kuzey kıyısında. Buradan hareket edince,iç denizin açık denize doğru oluşturduğu deltanın sığlıkları içinde fenerlerle işaretli 2 millik, bir dar kanaldan dosdoğru batıya açılıp sonra Lefkas Adası’na dönüyorsunuz. Dolayısıyla 9 millik kuş uçuşu mesafe bir anda 13 mile çıkıyor. Ve bazen, bu genellikle rüzgarı bol olan parkurda keyifli yelkenin yanısıra iri dalgalarla teknenizi test etme fırsatı da buluyorsunuz.
Biz şanslıydık. Rüzgar 15-18 knots kuzeybatı, ama dalgalar hafifti. Kendimizi fazla kasmadan yelkenleri açıp Lefkas kanalına, köprüyü 16.00’da geçmeyi planlayarak yollandık. 15 dakika kadar önce de Lefkas Kanalı’nın kuzey ucundaki tarihi kalenin yamacındaki açık denize kapalı mini limanda köprünün açılışını beklemeye başladık. Bu tür kanallarda insan önce biraz endişeleniyor, sığlığa düşer miyim, rüzgar kıyıya atar mı, trafik yoğunlaşır da sıkışma yaşar mıyız, gibi. Fakat hiç bir problem yaşamadık.
Kanal ve Meganisi
Köprü tam zamanında sirenler çalarak açıldı. Biz kuzey tarafında 7-8 tekne bekleme halindeydik, güneyden de 6-7 tekne geldi. Açılan köprünün geçidinden karşılıklı birbirimize el sallayarak geçtik ve uzun ince kanala girdik. Kanal 4 mil, maksimum sürat de 4 mil, yani 1 saatte kanalı geçip Lefkas Adası’nın doğu kıyısındaki Ligia’ya ulaştığınızda Güney İyon Denizi macerası da başlamış oluyor.
Kanalın hemen dibinde su biraz bulanık da olsa, aldırmadık, kısa bir deniz molası verdik. Ardından da hızlı bir şekilde ilk durağımız olan Meganisi Adası’na yollandık. Preveze’den Meganisi’ye yol 24 mil. Yani hiç fena bir mesafe değil. Ama kanal, ardından güzel küçük koylar, muhteşem adalar, kalabalık bir tekne trafiği, insanın hiç canı sıkılmıyor. Gözlerimizi açıp kapayana kadar ilk günkü hedefimize ulaştık.
Meganisi’nin 3 temel durak noktası var. Birincisi adanın merkezi olan Sparthochori Köyü’nün eteğindeki liman. İkincisi bir mil doğusundaki asıl büyük liman Vathi. Üçüncüsü de adanın doğu kıyısında en ünlüleri Athena olan 3 sakin ve huzurlu fiyord.
Biz hepsinin kıyılarında bol bol taverna bulunan bu üç durak noktasından en kalabalığı olan Vathi’ye girdik. Hata etmişiz. Hem koyun önemli bir kısmını fahiş fiyatlarla Odysseus Marina işletiyor. Hem de en sempatik olduğunu düşündüğümüz Errikos Taverna’da yolculuğumuzun tek kazığını tatma fırsatı bulduk. Yemeğin sonunda istediğimiz 3 sakız likörü ve 2 kahve için hesaba 30 Euro eklemişler...
Ders 2: Yunan Adaları’nda kentleşme arttıkça kazıklanma riski de artıyor!
Tek tesellimiz adanın arka sokaklarında keşfettiğimiz güzel pastane-fırın oldu. Sabah tatlı-tuzlu harika hamur işleri yüklenip yola koyulduk.
3. gün: İthaki’ye merhaba!
İthaki ünlü ozan Homeros’un memleketi. Zaten bölgede her gittiğiniz limanda mutlaka bir Odysseus Taverna bulabilirsiniz. Homeros, destanının kahramanı Odysseus’un Truva Savaşı’nın ardından vatanı İthaki’ye dönmek için 10 yıl denizlerde dolaştığını anlatır. Biz ikinci gün 16 millik sakin bir seyirden sonra 3 saatte Meganisi’den İthaka’nın kuzeydoğusundaki en yakın koy olanFrikes’eulaştık ve tıpkı Odysseus gibi kolayca mutluluğu bulduk. Üstelik arada, gelmeden önce bölgenin en güzel denizlerinin bulunduğunu öğrendiğim Arkoudhion Adası’na da uğradık.
Ben ekip arkadaşlarıma “Önümüzdeki 5 gün daha güzel bir deniz görmeyeceğiz buranın tadını çıkaralım” gibi iddialı bir laf ettim. Deniz sahiden güzeldi ama, ilerki günlerde İthaki ve Kefalonya’da çok daha güzellerini bulacağımızı bilememişim. Bu nedenle epey bir dalga konusu oldum.
Ders 3: Yunan Adaları’nda dolaşıyorsan yazılanlara itibar etme, güzel deniz bulmak için ıssız koylara uğramayı ihmal etme!
İthaki inanılmaz sempatik, her köşesinden huzur yayılan bir ada. Yamaçları tüm bölgede olduğu gibi Akdeniz servileri, çamlar, zeytin ağaçlarıyla kaplı, sokakları da sakin ve güleç yüzlü insanlarla. Lady Di’nin balayını bu adada geçirmesinden sonra , hayatlarınınilk ve ikinci baharını burada geçiren Avrupalıların sayısı bir hayli artmış.
Denize de girebileceğiniz Frikes Limanı’nda kuzeyde büyük bir rıhtım ve güney yakasında da yelkenlilerin üst üste bordalayabildiği açıkdenize korunaklı uzunca bir rıhtım var. Tüm demirleme bölgelerinde de “İthaki’ye hoş geldiniz, rıhtıma bağlanmak ücretsizdir. Su veya mazot ihtiyacınız varsa, telefon xxx” gibi levhalar bulunuyor. Sahil boyunca 4-5 sevimli taverna ve kıyı tarafında kafeler sıralanmıştı. Biz buraya kadar gelmişken başka yer olmaz deyip ‘OdysseusRastaurant’a rezervasyon yaptık. Samimi olmak gerekirse, bir diğer neden de balık sergi vitrininde gördüğüm 1 kilonun üstündeki iskorpitlerdi.
“Bize çorba yapar mısınız?” diye sordum, patron da “Eşim bu denizlerde yiyebileceğiniz en güzel çorbayı yapar, 2 saate hazır olur” dedi. Haklıymış!
Frikes’in huzurlu limanından ertesi sabah erken saatlerde ayrıldık. 2 mil güneydeki Keoni Koyu’na gidip limanın girişindeki nefis koyda demir atıp alargada kahvaltı yaptık. Deniz Arkoudhion Adası’ndakinden daha güzeldi.
4. gün: İyonya’nın St.Tropez’sinde hüsran...
Kahvaltıdan sonra yola çıktık hedefimiz Kefalonya Adası’nın kuzeydoğu ucundaki Fiskardo. Bu köy İyon Denizi’nin St.Tropez’si olarak da biliniyor. Her havaya korunaklı güzel bir liman, deniz pürüzsüz. Sahilde çok güzel ağaçlar var ve kıyıdaki binalar rengarenk boyanmış. Güneş bu turuncu, mavi, kırmızı, sarı evlerin tam karşısında batıyor. Yani şunu kabul etmeli ki, gözleri görmeyen bir arkadaşımız bile iyi bir makine ile burada olağanüstü fotoğraflar çekebilir.
Buna mukabil, St. Tropez’yi ‘St. Tropez’ yapan başka özellikler de var tabii. Kültür, insanlar, sanat, tarih, vs vs... Biz Fiskardo’da bu incelikleri keşfetme şerefine nail olamadık. Çünkü öyle bir tekne izdihamı vardı ki, limanda yanaşacak bir yer bulmak mümkün olamadı. Limanın kıyısında bir küçük iskele var, ona aborda olmuş teknenin yanına girelim diye geri geri gittik. Bizim teknenin çift dümen palası olduğu için 1.5 metre sığlığa bile yanaşabiliyoruz. Fakat rıhtımda su hızla 50 cm’e kadar alçalıyordu. İskeledeki talihliyle kısa bir sohbet ettiğimizde öğrendik ki, buraya yanaşabilmek için 1.5 gün açıkta sabırla alargada beklemiş. Eeee, İyon St. Tropez’sine aborda olmanın da bir bedeli olacak tabi!
Ders 4: Eğer yabancıysan, çok methedilen yerlerden uzak dur. Ya da yer bulamayacağını varsayarak limana gir ve yoluna devam et!
Fiskardo’ya uzaktan bir selam çaktık ve dosdoğru Kefalonya’nın kayıkçılar açısından asıl güzel bölgesi olan doğu sahillerindeki en büyük limanlardan biri, AgiaEfemia’ya yollandık. Ha, bir selam da Fiskardo’ya terkemizde getirdiğimiz İtalyan yelkencilere vermeyi ihmal etmedik tabi.
Fiskardo’ya ‘0’ rüzgar ile giderken,iki adanın ortasında bir ara baktık ki, bir tekne el kol sallyarak yardım istiyor. Gittik yanına, baktık genç bir İtalyan ekip motorları bozulmuş, dingiyi yan tarafa bağlamışlar, 2 beygirlik dıştan takma ile akıntısı bol kanalı geçmeye çalışıyorlar.
“Denizcilikte yardımlaşma esastır” prensibiyle hemen bir halat attık, bağladık teknemize makarnacıları, Fiskardo’ya taşıdık. Bu asil (!) hareketimiz İtalyan kazazedelerin ötesinde Face’de de büyük beğeni topladı.))))))
Agia Efemia’dan adayı keşif
Fiskardo’da yer bulamayınca, Kefalonya’nın doğu sahillerinin ortasındaki en önemli iki limandan biri olan AgiaEfemia’ya varışımız akşamüstünü buldu (diğeri de Yüzbaşı Corelli’nin Mandolini filminin çekildiği Sami). Limana vardık, neyse ki rıhtımda 3-5 boş aralık var. Ama rüzgar bordadan öyle bir vuruyor ki anlatmak zor. Teknedeki bow thruster’dan da faydalanarak komşularımızın çapalarının üstüne zincir döşemeden limana 70 metre okkalı bir zincir döktük. Barometre hızla düşüyor ve bu rüzgar hayra alamet değil.
Bavaria 46’ya 35 kiloluk devasa bir Delta çapa ve 80 metre 12’lik zincir koymuşlar. Uzun atınca fırtına vız gelir durumu. Bu ince düşünce Agia Efemia’da çok işimize yaradı çünkü o gece fırtına patladı.
Mandar halatlarını çarmıklara bağladık, su alabilecek tüm delikleri kapattık, teknemizin devasa arka kapağını da kapatıp, limanın en ucundaki “The Local” isimli restorana gittik. Rüzgar ve yağmur serpintileri tepemizde uçuşuyor ve biz İyon Denizi’nde en iyi yerel yemeklerin bulunabileceği tavernada lezzet zirvelerinde dolaşıyorduk.
Sabah da 6 kişiyi taşıyabilecek bir Caddy kiralayıp adayı keşfe çıktık.
İlk durak inanılmaz dingin sahil gölü ile büyüleyici Karavomylos, ikinci durak Sami’de kahvaltı, üç ‘Corelli’nin Mandolini’ filminin unutulmaz plajı Anti-Samos ve unutulmaz bir deniz banyosu. Karagözler pedikür yapıyor insana.
Bu vesileyle ayrıca, “Bu sularda en iyi deniz İthaka açığındaki Arkoudhion ve Atokos Adaları’ndadır” diyen Rod Heikell’i bir kez daha esefle andım.
Dördüncü durak, Corelli’nin köyünü bulacağız diye dağ yollarına düşüp bulabildiğimiz tek şey olan Sami antik kenti. Beş dünyanın en ilginç mağaralarından biri olan Melissani Cave Gölü, ki bu göl sahiden görülesi bir durktı. Ve tüm bunlardan sonra da adanın batı yakasındaki en güzel yerleşim merkezi olan ve açıkdenize uzanan bir kıstak üzerine kurulmuş Assos Köyü’nde bir akşamüstü yemeği.
Bu nefis kara yolculuğunun ardından tekneye döndük ve delice yağan yağmur ve yıldırımlar arasında bitap olmuş bir şekilde uykuya daldık.
İlk değerlendirme...
İyon Denizi’nde 8 günlük yolcuğumuzun ilk yarısını tamamlamış; İthaki’yi bir göz atmış, Kefalonya’da hem denizden hem karadan 2 günlük yoğun bir geziyi tamamlamıştık. Uykuya dalmadan önce bir kısa muhasebe yaptım. Kalbim Kavafis’in İthaki’sinden yanaydı. Olağanüstü bir vaadi olmayan, ama alabildiğine doğal bir yaşam durağı.
Bu benim yaşımdan ve geçmişimden gelen bir önyargı olabilir, siz yine de o bölgede bir tatile kalkışmadan önce hem Kavafis’in şiirini okuyun, hem de ‘Yüzbaşı Corelli’nin Mandolini’ filmini keyifle seyredin.
Belki,benim İthaki beğenime aldırmaz ve Anti-Samos’un olağanüstü çakıl taşlı plajında hayatın anlamını bir başka sorgularsınız.
Not: Güney İyonya gezisinin ikinci bölümü Yacht Türkiye Kasım 2014 sayısında...
-----------------------------
Kavafis’in İthaki’si....
Bir yanda Nicolas Cage ve Penelope Cruze’un Kefalonyası, yani Yüzbaşı Corelli’nin hüzünlü mandolini. Diğer yanda şair Kavafis’in İthaki’si, yani hayat yolculuğunun gizemli dizeleri ...
Ne yalan söyleyeyim, benim favorim, yani gönlüm bu yolculuğu ilk planladığımız günlerden beri gençliğimde büyük manalar atfettiğim İthaki’den yanaydı. Cevat Çapan’ın çevirisinden okuduğumuz o dizeler, umutsuzlukla dolu 80’li yıllarda benim kuşağım için yeni bir hayat penceresiydi. Kavafis “Asıl önemli olan, hedefe ulaşmak olduğu kadar, nerelerden geçip o hedefe nasıl ulaştığındır” diyordu. “O arada neler öğrendin, o yolculuk sana neler kattı, bir de bunlara bak” diyordu.
30 yıl sonra yaptığım yolculukta, İthaki Adası’nı artık geçmişte kalan o pencereyi doğrulayacak kadar sakin ve insancıl buldum. Sadece ben değil, tüm ekip karar verdik: Güney İyon Denizi’nde favori ada Ithaki’dir.
ITHAKI
İthaka’ya doğru yola çıktığın zaman,
dile ki uzun sürsün yolculuğun,
serüven dolu, bilgi dolu olsun.
...
Hiç aklından çıkarma İthaka’yı.
Oraya varmak senin başlıca yazgın.
Ama yolculuğu tez bitirmeye kalkma sakın.
Varsın yıllarca sürsün, daha iyi; sonunda kocamış biri olarak demir at adana, yol boyunca kazandığın bunca şeylerle zengin,
İthaka’nın sana zenginlik vermesini ummadan.
Sana bu güzel yolculuğu verdi İthaka.
O olmasa, yola hiç çıkmayacaktın.
Ama sana verecek bir şeyi yok bundan başka
Onu yoksul buluyorsan, aldanmış sanma kendini.
Geçtiğin bunca deneyden sonra öyle bilgeleştin ki,
Artık elbet biliyorsundur ne anlama geldiğini İthakaların.
Konstantinos Kavafis
--------------------------------------
Güney İyon Denizi’nde alternatifler
Öncelikle şu noktaya dikkat: “Korfu’dan çıkar Zakhintos’tan döner 1 haftada tüm bir İyon Denizi turunu tamamlarım” fikri ancak bir maceraperestin hayali olabilir. O da, turu hakkıyla tamamlayamaz.
Bir haftalık turlar için İyon Denizi’ni ikiye ayırmak lazım. Birinci seferde Korfu, Paksoi, Anti-Paksoi ve şartlar elveriyorsa ana karada Parga, Sivota gibi iki kasaba. İkinci seferde de, mümkünse Preveze’den çıkıp Lefkas, Meganisi, İthaka ve Kefalonya. Burda dikkat, İyon Denizi’nin güneydeki en uç adası Zakhintos’a yine uğrayamıyorsunuz.
Birinci turda Korfu’daki İtalyan kültürünü ve Paksoi’deki erişilmez deniz mutluluğunu tadıyorsunuz. Güney bölgelerini içeren ikinci tur ise, doğallık, sükunet ve Yunan adalarında tam da olması gerektiği gibi bir lezzet gezisi. Daha ‘lokal’, daha pazarlıksız, daha samimi bir yer Güney İyon Denizi.
Lefkas’da kanala yakın bir yerde durmak zorunda kalırsanız turist merkezi Nidri’yi değil de balıkçı merkezi Ligia’yı öneririm. Levkas’ın güneyinde de Paros ya da Sivota’yı.
Meganisi’de ise bizim gibi merkeze yönelmeyin de Athena Koyu’na ya da Sparthochori’nin tepedeki asıl kasaba merkezine gidin.
İthaki’de gidebileceğiniz tüm limanlar sizin. Hepsi çok güzel.
Ama Kefalonya’da “Aman merkezini de görmeliyiz” diye Argostoli’ye gitmeye kalkmayın. Bayağı sert rüzgar ve akıntı ile mücadele etmek zorunda kalabileceğiniz 30 mil yolu, karadan 1.5 saatte gidebilirsiniz. Zaten orada göreceğiniz çok olağanüstü bir şey de yok.
Comments