10 günlük Güney İyon Denizi yolculuğumuz Preveze’debaşladı, Lefkas’ta bitti. Geçen yıl İyon Denizi’nin kuzeyinde, Korfu ve Paksoi adalarında çok güzel bir tabiat ve farklı bir İtalyan kültürü ile karşılaşmıştık. Lefkas, Kefalonya ve özellikle de İthaki’de ise bu denizlerin öz kültürü ve tarihi ile karşılaştık. İnsanı mutlu eden, birkaç yıl gençleştiren bir huzur ve sükunet yaşadık.Bir gün yeniden karşılaşırız umuduyla İyon Denizi sularına veda ettik.
Her mutluluğun insanı hırpalayan bir rövanşı, yani her gidişin bir de dönüşü var. İthaki, Kefalonya ve Lefkas Adaları yolculuğumuzun dönüş yolu hüzünlü olmamakla birlikte, çok hızlı geçti. Bir de baktık turkuaz suları geride bırakmış, Lefkas deltasının çamurlu sularında kendimizi bulmuşuz... Yacht Türkiye Ekim 2014 sayısında Güney İyon Denizi’ndeki dokuz günlük gezimizin ilk bölümünden anılar aktarmıştım. Bu yazı ise, gezinin ikinci bölümünden, dönüş yolundan izlenimlerimdir.
Zorunlu bir özet...
Yazıya başlamadan önce, geçen ay yayınlanan Güney İyon Denizi maceralarımızdan kısa bir özet vermek gerekirse...
1. Gün: İstanbul’dan Atina’ya uçuş, soluk almadan bir minivan ile Preveze’ye intikal ve Preveze’nin ara sokaklarındaki nefis tavernalardan birinde Yunan kültürü ile selamlaşmaydı.
2. Gün:Preveze’den çıkıp Lefkas Kanalı’ndan geçtik ve Meganisi Adası’na gittik. Vathy’de demirledik.
3. Gün: Meganisi’den hareket edip, Arkoudhion Adası’nda deniz molası ve İthaki’nin kuzeyindeki Frikes Koyu’nda geceleme.
4. Gün: İyon Denizi’nin St. Tropez’siolarak bilinen Kefalonya’nın kuzeyindeki Fiskardo Koyu’nda umutsuzca konaklama çabalarından sonra pes edip Ag. Efemia’nın şefkatli rıhtımlarına yanaşma.
5. Gün: Kiraladığımız araba ile oldukça büyük sayılabilecek Kefalonya’nın Karamolyvos Gölü, Sami Kasabası (Yüzbaşı Corelli’nin Mandolini filminin çekildiği yer), Anti-Samos plajı, Melissani Gölü ve Mağarası, Assos Köyü gibi doğa ve sempati harikalarını keşifle geçti.
Bu beşinci gün ki, yani 3 Eylül 2014 tarihi, İyon Denizi’nin yakın tarihinde ilk kez uzun süreli gökgürültülü sağnak yağmurların bu tarihte yaşandığı günlerin başlangıcı oldu. Herkes hayret içinde, ama kara bulutlar adaların üstüne bir çörekleniyor, karayla denizin ayırt edilemediği kıvamda yağmurlar dökülüyor.
Kimileri küresel ısınma ya da iklim değişikliği çağı diyebilir. Ama bu açıklamalar yolculuğumuzun ikinci yarısı için bir çözüm getirmiyor. Beşinci gün akşamı, ada turundan sonra teknemiz Perseus’a dönüşümüzle birlikte sağnak yağmur başlıyor. Rıhtımın kenarındaki 5 metrelik yolu aşıp komşu tavernalardan birine gitmeye bile cesaret edemiyoruz. Neyse ki, 2014 yapımı Bavaria 46’mızın heçleri, serpinti körüğü su sızdırmıyor, salonu da 5-6 kişinin yemek yemesine, eğlenmesine elverişli konfor ve büyüklükte.
Sadece, sağdan soldan serpintili sağanağa meydan okurcasına teknenin kıç havuzluğunda sigara molası verdiğimiz zaman, yoldan geçen şemsiyeli ablalar, abiler bize acıyarak bakıyorlar.
6.Gün: Dönüş kara bulutlarla başlıyor!
Sabah yağmur dinmiş, her yer sırılsıklam. Toparlanıyor ve bir gün önce araba ile gezdiğimiz kıyılardan aşağı, yani sırasıyla Karavomylos, Sami ve Anti-Samos’u geçip İthaki Adası’nın güney ucundan yukarı doğru tırmanmak üzere yola çıkıyoruz.
Önce her şey güzel, Anti Samos’a doğru yaklaştıkça Kefalonya’nın güney bölgesindeki merkezi Argostoli’den bize doğru dağların üstünden aşan zifiri siyah bulutlar gökyüzünü kaplıyor. Barometre ve hava sıcaklığı şiddetle düşüyor. Zaten güneybatıdan tepemize yaklaşan bulutlar öyle siyah ki, barometreye filan bakmak tamamen fantazi. Bela geliyorum diyor. Acilen rota değiştiriyor, bir gün önce karadan ziyaret ettiğimiz Anti-Samos’un harikualde çakıl plajına ve ayaklarımıza pedikür yapan balıklarına el sallayıp, doğuya İthaki’ye doğru son sürat yollanıyoruz.
Çevremizdeki teknelerde aynı endişe ile hızla kaçışmaya başlıyorlar. Görebildiğimiz tüm tekneler gibi biz de yelkenlerimizi fırtına koşullarına göre mendil büyüklüğünde (ben 42-45 feet teknede 1.5 metre açıyorum) açıyoruz. Biz önde, fırtına bulutu hemen arkamızda doğuya doğru gidiyoruz. Öyle komik ki, kara bulut ve sağanak yağmur bazen 100 metreye kadar yaklaşıyor, bazen 200-300 metre arayı açıyoruz. Bizi biraz koruyan tek şey, 2-3 mil genişliğindeki İthaki-Kefalonya Adaları boğazında her zaman kuzeyden güneye kuvvetli bir rüzgar kanalı olması.
Buna rağmen tam İthaki’nin güney ucundaki Andreas Burnu’nu bordalarken kara bulutlar bizi yakalıyor. Fakat şiddetli yağmura karşın rüzgar pek artmıyor. Rahatça İthaki’nin doğu kıyısına geçiyor ve kara bulutları kanalda bırakıyoruz.
Sütten ağzı yanan...
Yoğurdu üfleyerek yermiş... Son iki günde biz de o kadar çok yağmur yedik ki, Poseidon’un hava tahminlerini bırakıp çıplak gözle bulut rasatı şeklinde bir hobi geliştirdik. Baktım İthaki’nin ortalarında bulutlar yüksek, hatta aralıklı güneş parıltıları var. Adanın kıyılarını gezmeyi es geçip, dosdoğru Vathy’ye doğru 7 millik yola girdik. Zaten öyle bir hava sistemi var ki, yüzey rüzgarı stabil, 2 kilometre yukarda basınç bulutları bir kuzeye, bir doğuya sürüklüyor. Tahminler tamamen yalan. Uzakta bir yerde güneşi gören herkes oraya rota tutuyor.
1 saate yakın yol yaptıktan sonra bir de baktık güneş bulutların arasından sıyrıldı. Kıyıya baktım, biraz önce yağmurla yıkanan kumlar güneşin altında bembeyaz parıldıyor. “Carpe Diem” deyip dümeni sahile kırdık bir koya girdik. Nasıl güzel bir deniz, nasıl güzel kumlar anlatmak mümkün değil. Hemen demir attık, merdiveni yerleştirdik, kendimizi denize salladık.
Çıkınca bir şarap koyup haritayı açtım baktım. “Gidhaikiou Koyu” diyor. Biz buna kısaca “Gidaki” dedik. Bulutlar tekrar tepemizi sarana kadar 45 dakika, şaraptan filan değil denizin güzelliğinden resmen sarhoş olduk. Daha sonra İthaki broşürlerinde buranın adanın en güzel kumsallarından biri olduğunu okudum. Ama biz orda tamamen şans eseri, tanrı misafiri olduk.
Bu bölgede binlerce yıldır sütten ağzı yanan denizciler kendini Vathy’ye atarmış. Biz de öyle yaptık.
Vathy, Ithaki Adası’nın merkezi, 2.5 kilometre derinliğinde, 500 metre genişliğinde dünyanın sayılı doğal limanlarından biri. Liman karayele açık, ama fiyordun ortasında doğal dalgakıran vazifesi gören bir de ada var. Yani Odysseus’un memleketi olmaya gerçekten hak kazanmış bir coğrafya. Ve kıyılarda o ne serviler, çamlar, zeytinler.... İnsanın bir kez girdi mi, kerpetenle sökülemeyecek kadar sıkı bağlanabileceği bir güzel liman.
6. Gün devam: İthaki..!
Galiba İthaki’yi yazmaktan sıkılmayabilirim. Yeşilin binbir tonu ve tertemiz bir deniz ile kaplı Vathy, nasıl sakin bir yer; huzurlu, mutlu, insanlarıyla insana nasıl yaşam gücü veren bir liman. Tarifi zor!
Limanın girişinde doğu kıyıda, köye 1 kilometre kadar yürüyüş mesafesinde ‘Libretto’ diye çok ünlü ve biraz pahalı bir restoran var. Önünde 20-30 teknenin yanaşabileceği bir iskele. Çoğunlukla filotillalar buraya yanaşmayı tercih ediyorlar. Biz kentin içinde olalım, diye batı kıyısında 30-40 teknenin yanaşabileceği ana rıhtımda kendimize bir yer bulduk, oraya girdik. 500 metre ileride köy meydanı ve ana cadde var. Birkaç butik, hediyelik eşya dükkanları, sokak içi taverna ve kafeleri. Küçük bir merkez.
Rıhtımda ise, bizim yanaştığımız yere 200 metre mesafede adanın belki de en orjinal sanat objelerini bulabileceğiniz Nikos Markatos’un dükkanı var. Çok sempatik ve aşırı fiyatlı da olmayan hoş objeler…
Markatos’un az ilerisinde rıhtım boyunca tavernalar başlıyor. Bunların arasında sahilde çok küçük bir yeri olan Kohili’nin yerel yemekler açısından diğerlerine göre daha iddialı olduğunu okumuştum. Gidip mekanı ve aşçıbaşını görünce “İşte arayıp da bulamadığımız yer burasıdır” dedik. Hemen oturduk, ama sahildeki masalara değil de, caddenin diğer yakasında tavernanın mutfağının dibindeki masaya. Yanımızda da adanın yerlisi olduğu belli 4-5 kişilik bir gurup uzo-meze takılıyordu.
Şef yamacına oturduğumuz için bizi sevdi. Türk olduğumuzu öğrendi daha da hoşuna gitti. Ne istersek en güzelini verdi. Şahane bir gece geçirdik.
7.Gün: Hedef Sivota!
Vathy’de geçirdiğimiz şahane günün ardından dönüş yolu önümüzde iyice belirginleşti.Ama bizde vurdumduymazlık ve cesaret gani! “Yenilen pehlivan güreşe doymazmış” misali dönüş yolumuzu uzatma pahasına Vathy’den sonra Fiskardo’ya bir kez daha uğramaya ve öğlen saatlerini orda geçirip Sivota’ya geçmeye karar verdik.
Ama önceeeee... Günlük yağmur tayınımızı almak üzere sabah kahvaltısı için Vathy çıkışındaki Ithaki’nin bir başka güzel koyuna geçtik.
Sabah kalktığımızda hava güzeldi. “Hadi, Vathy çıkışındaki adanın ünlü koylarından biri olan Skiros’a gidelim, orda kahvaltı ve deniz banyosundan sonra 13 mil uzaklıktaki Fiskardo’ya gideriz. Ordan da 12 mil uzaktaki Sivota-Lefkas’a geçip dönüş yolmuza gideriz” diye bir plan yapmıştık.
Hay yapmaz olaydık! Mültimilyarderlerin koyu Skiros’da tam kahvaltıya oturacakken, kara bulut yine tepemize çöktü. Alargadayız, ama yerimiz rüzgara göre sağlam. Dip kumluk, çapa tutmuş, 20 metre zincir döşemişiz. Tam kahvaltı biterken öyle bir yağmur başladı ki, tarif edemem. Sadece yağmur değil, rüzgar da patladı ve bir sağdan bir soldan vuruyor. Bir ara mutfak lombozundan bir de gördük ki, tekne hızla kayalıklara savruluyor.
Dışarı fırla motoru çalıştır, ileri bas. Kıyıya resmen 3 metre yaklaşmıştık. Ve dipte sivri dişli dev kayalar görünüyor...
Motoru ileri bastık, güç bela zinciri, çapayı topladık. Kıyıdan biraz uzaktayız, ama ne kadar belli değil. Görüş mesafesi resmen 2 metre. Dümen yerinden teknenin direği gözükmüyor. Tüm ışıkları açtık. Bir kişinin burunda durması lazım. Ama öyle bir yağmur… Ve hava nasıl olsa güzel olur diye yanımızda bırakın yağmurluğu polar bile getirmemişiz.
Çözüm... Teknede battal boy çöp torbalarımız var. Onlardan kendimize derhal yağmurluk imal ettik. Kafamızda şapka, üstümüzde ıslak bir tişört ve süper çöp torbalarımız... İnleye inleye 2 mil mesafedeki Vathy’nin sakin sularına geri döndük. Daha limana girerken kara bulutlar geçti gitti. Güneş çıktı.
Bendeniz, Doç Dr. Şerif Özgen, Prof. Dr. Mustafa Tok... Çöp torbalarının içindeyiz, Çevremizdeki tekneler deki zarif denizciler HH ve ya Musto defilesi yapmakta...
Bir iyi bir de kötü haber!
Bu yağmur bence “Fiskardo’ya gitmeyin” demekti. Kabul etmedik. Sırtımızda çöp torbası yağmurluklarımız, yavaş yavaş açan havada Fiskardo’ya doğru yola çıktık.
İyi haber: Ithaki’nin kuzey ucunda diş kökü gibi karaya saplanan büyük bir koy var. Bu koyun kuzey doğu ucunda önce içeri müthiş solugan alan, mağaralarla dolu inanılmaz güzel bir koy bulunuyor, hemen ardında da 300-400 metrelik yarların dibinde bu denizlerde gördüğüm en güzel plaj. Bunlar o kadar konaklamaya elverişsiz yerler ki haritada isimleri bile yok. Biz içerde 2-3 tekne olduğu için mağaralar koyuna giremedik. Ama yarların dibindeki müthiş denizde güneş de açmıştı, teknemiz epey bir yalpalıyor da olsa uzun bir deniz molası verdik. Sadece biz mi? Deli yağmur kaçkını 4-5 tekne daha bizimle aynı çılgınlığı yaşıyordu.
Kötü haber: Ordan çıkıp öğleyin karaya çıkar gezeriz diye gittiğimiz İyon Denizi’nin St. Tropez’si Fiskardo’da yine iğne atsan rıhtıma düşecek yer yoktu. Bir izdiham, bir izdiham... Pes ettik Kefalonya’nın 1953 depreminde moloz yığınına dönüşmeyen tek köyü olan Fiskardo’nun pastel renklerle boyalı Venedik mimarisi evlerini ve sempatik sokaklarını göremeden Lefkas Adası’na doğru yola çıktık.
Lefkas güney kıyılar...
İthaki ve Kefalonya’dan Lefkas’a ya da bizim gibi Preveze’ye dönenler için iki temel durak var. Birincisi Lefkas’ın doğu sahillerindeki Nidri Köyü ve meşhur Tranquilty (sükunet) koyu. İkincisi de güney kıyısındaki Sivota Koyu. Biz Nidri’nin denizi kanalın çamurundan etkileniyordur, diye Sivota’da kalmaya karar verdik. İyi ki de Sivota’yı tercih etmişiz.
Sivota bu bölgede yapılan gezilerin ilk ve son günlerinde uğranılan çok yoğun bir tekne durak noktası. Koca koyda belki 200 tekne vardı. Ama deniz temiz ve tavernalar çok çok sempatikti. Biz koy rıhtımının batı ucunda Yannis’in Delfina Taverna’sının önüne yanaştık. (Rıhtımda derinlik koyun batı ucuna gittikçe azalıyor. Biz 2 dümen palası olduğu için kolayca yanaşabildik ama koyun bu tarafında derinliğe dikkat etmekte fayda var.)
“Yemeği bizde yerseniz elektrik bizden” dediler. Hemen kabul ettik. Çünkü Delfina buranın iyi tavernalarından biri. Koyun orta noktasındaki yüzer pontonun ucundaki Stavros Taverna’da ikinci en iyi yer.
Akşamüstü saatlerini koyun kuzey batı ucundaki sakin çakıllı plajda denize girerek geçirdik. Hava değişimi ve bilinmedik adalardaki keşiflerimiz nedeniyle bize inanılmaz uzun gelen deniz yolculuğumuzun son akşam yemeğini Yannis’in aile mutfağından harika lezzetlerle tamamladık.
3 gündür feleğimizi şaşırtan yağmur bulutları uzaklaşmış, gökyüzü pırıl pırıl yıldızlarla kaplıydı. Ertesi günkü 24 millik Preveze yoluna hazırlık olarak güzel bir uyku çektik.
8. gün: İyon Denizi’nde son saatler...
Bu sular için uzunca sayılacak bir yolumuz var, ama adalar, kanallar, kıyı seyri. Bir ara adetten olduğu üzere yağmur da yedik, zaman nasıl geçti anlamadık bile.
Yola çıktıktan sonra önce Meganisi Adası kanalından geçtik, sonra dosdoğru bir deniz banyosu umuduyla Onasis Ailesi’nin geçen yıl bir Rus oligarkına sattığı meşhur Skorpios Adası’na geçtik. Adanın güneyindeki en güzel minicik koy, turistik ziyaretlere açık. Burası Jackie Onassis’in uzun yıllar önce paparazzilere topless yakalandığı yer. Koyun doğusunda bir zamanlar domuz ağılı olarak kullanılmış iki küçük bina var. Bu binaları sonradan Jackie kendisine plaj evi yapmış. Hatıralar duruyor, ama evlerin boyası biraz dökülmüş. Deniz ise inanılmaz güzel. O kadar kalabalıktı ki, uzun süre kalamadık. Yola devam ettik.
Skorpios’un biraz kuzeybatısında, tam Nidri Körfezi girişinde bir küçük ada daha var. Serviler ve Kefalonya köknarları ile kaplı. Madhouri isimli bu adada bir inanılmaz güzel yalı malikane var. Kepenkleri kapalı, bahçe bakımlı ama ıssız. Muhtemelen bu adada da bir jet-set trajedi var. Issızlık uzak tuttu, önünden geçtik Nidri’ye girdik.
Nidri lodos yönünde 2 mil içeri giren çok derin bir koy. Hemen girişinde doğu yakasında Tranquilty (sükunet) koyu isimli çok meşhur bir bölgesi var. 300 metrelik koyda belki 200 tekne alargada. Yani sükunet filan, hak getire!
Nidri’nin asıl yerleşim bulunan batı yakasında iskeleler, yüzer pontonlar sıra sıra, belki 2 millik koyda o Cuma günü, an itibariyle 2 bin tekne bağlı. Zaten çamurlu bir dip yapısı ve hafif bulanık sular... Pek çekilir bir yer değildi.
Zaman azalıyor...
Yola devam ettik. Nidri’nin çıkışında Kheloni diye bir küçük ada daha var. Onun kuytusunda son durağımızı yaptık. Buzdolabında ne kadar artık varsa hepsini sofraya çıkarıp güzel bir öğle keyfi yapıp kanala girdik.
Cuma chartercıların dönüş günü, kanal Bağdat Caddesi kıvamında kalabalık. Neyse kazasız belasız Lefkas Marina’ya kadar gittik. Köprünün açılmasına 40 dakika olduğu için marinadan mazotumuzu aldık ve yola devam edip önce köprüyü geçtik, ardından da saat erken olduğu için Lefkas-Preveze arasında 13-15 knots rüzgarda çok güzel yelken yaparak Preveze Marina’ya ulaştık ve kontağı kapattık.
Akşam önce teknenin buzdolabında ne kaldıysa onları tükettik, ardından da Preveze’nin tavernalar sokağına (Antistasis) akıp teknedeki son gecemizi eğlence ve lezzetle tatlandırmak istedik.
Eğlence: Yolculuğumuzun ilk gecesinde yine aynı sokakta ‘ToTempelxanieo’ isimli muazzam bir tavernada harika bir yemek yemiştik. Bu kez orda yer bulamadık, en iyi ikinci taverna olarak bilinen ‘O Kaixsis’e oturduk. Daracık sokakta iki masa arkamıza da bir sokak çalgıcısı grubu oturdu, 3 saat boyunca Rum Fadosu gibi bir müzik dinlettiler bize, içimiz kıyık kıyık oldu.
Lezzet konusu: Yemekler orta karardı gerçi. Ama restoran sahibi de sanırım sıkı Enosisçi çıkmaz mı, bizim Türk olduğumuzu öğrenince hafif bir kaş çatması bile yaptı. Yeyip yiyeceğimize pişman olmadan teknemize döndük.
9. Gün: Lefkas’ın daracık sokakları...
Sabah kalktık, bavulları hazırlayıp sevgili teknemiz Perseus’u acentamıza teslim ettik. İyon Denizi’nde tekneyi teslim ederken titiz bir check-out yapılıyor. Dalgıç geliyor, altını kontrol ediyor filan. Ben bunu aşırı abartı diye düşünürdüm. O gün teslim edilen teknelerden birinde dümen palası kırığı tespit edilmiş. Bu, 2-3 bin Euro’luk masraf. En aşağı 7-8 saatlik tamirat demek.
Neyse ki bizim teknede hiçbir sorun yok, el sıkıştık acentanın bize ayarladığı transfer aracı ile Lefkas’a geçtik. Son günümüzü LefkadaHotel’e ve Lefkas’ın daracık keyifli sokaklarına ayırmıştık.
Otel çok güzeldi. Ya da 7 günlük daracık tekne kabinlerinden sonra odamız bize harika geldi. Bunu objektif olarak değerlendirebilmekten uzağım.
Ama şurası kesin ki, daracık sokaklarla eski şehir ve Lefkas merkezi gerçekten harika. Uzun bir çarşı sokağı var. Sadece 2-3 saat orda keyifle dolaştık. Stella Artois tabelası ile yolda göreceğiniz Art Cafe’de oturduk biraz. Öğleden sonra yine çarşı caddesi üstündeki Atistaseos Meydanı’ndaki restoranlardan birinde nefis bir pizza yedik. Akşamüstü keyifli keyifli sokak aralarında gezerken adet bozulmadı ve yolculuğumuzun en şiddetli sağanaklarından birine de yakalandık.
Ve kendimizi derhal ‘Kato Vrisi’ isimli son güne layık şahane bir aile tavernasına attık.
Buralarda ‘family tavern’ diye bir kavram var. Restoranın tabelasında bu ibareyi görürseniz, mutlaka tercih edin. İlk bakışta bizim ‘aile salonu’ gibi algılanabilir. Hani eşinizle, sevgilinizle birlikte bir restorana girdiğinizde şef garson kısık sesle “aile bölümümüz yan tarafta” der... Ama İyon denizi’nde çok sık karşılaşacağınız bu ibare, bizdeki gibi ‘kadınların, kızların gelebileceği yer’ demek değil de ‘aile işletmesi’ demek. Yerel geleneklere göre yemek pişirilen mutfakta anne, teyze ve hatta bazen anneane; serviste kızlar, oğlanlar, torunlar; kapıda ve kasada babayı göreceğiniz lokanta. (Bu konseptle İtalya’da, ama Roma’nın güneyinde de sık karşılaşabilirsiniz.)
Çok temel bir medeniyet farkı demeye dilim varmıyor!
10.gün: Lefkas-Atina-İstanbul
Rüya gibi bir tatil bitti. Yolculuğumuzun onuncu gününde, koyu bulutların altında, uzuuun bir kara yolculuğu ile Atina’ya ve ordan da bir kuş misali uçup istanbul’a konuverdik.
Şair Kavafis, Kral Odysseus’un vatanı İthaki’ye yolculuğunu anlattığı ünlü şiirinde
“Hiç aklından çıkarma İthaka’yı,Oraya varmak senin başlıca yazgın”
demişti ya... Yalan!
Bizim yazgı da, bu güzel denizleri arkada bırakıp İstanbul’a dönmek.
Mutsuzluk mu? Tabii ki, asla!
Yine Kavafis’in şiiri ile son noktayı koyalım:
Sana bu güzel yolculuğu verdi İthaka.
O olmasa, yola hiç çıkmayacaktın.
Ama sana verecek bir şeyi yok bundan başka!
...aldanmış sanma kendini.
Geçtiğin bunca deneyden sonra öyle bilgeleştin ki,
Artık elbet biliyorsundur ne anlama geldiğini İthakaların.
----------------------------
Güney İyon Denizi’nin unutulmazları:
1- Preveze tavernalar sokağı: Sanırım Atina’nın meşhur Plaka Mahallesi’nden sonra kısa bir alanda bu kadar çok taverna bulabileceğiniz en iyi yer. Yunanistan’ın batı kıyılarının kalbi burada atıyor diyebilirsiniz.
2- Melissani Mağarası ve Gölü: Kefalonya’nın güneyinde 1700 metreye kadar yükselen ciddi büyük dağlar var. Bu dağların adaya özgü köknar ormanlarıyla kaplı eteklerinden yeraltı suyu akıyor. Bu suyun toplanma rezervlerinden biri Melissani Mağarası. Mağaranın kireçtaşı tavanı binlerce yıl önce çökmüş ve ortaya inanılmaz güzel bir doğa harikası çıkmış. Kayıklarla dolaşılan, 160 metre uzunluğunda ve 40 metre genişliğindeki bu mağara gölünün derinliği de 40 metreye kadar ulaşıyor. İçindeki suyun sıcaklığı yaz-kış sabit, 15 derece. Uzunca bir süre Tanrı Pan’atapanların karargahı olan mağaranın bugünkü en önemli ev sahipleri de çok lezzetli yılan balıkları. Ama avlanmaları yasak.
3- Vathy: İthaki Adası’nın merkezindeki inanılmaz korunaklı doğal liman. Kıyılarındaki servileri sanırım Kral Odysseus öldüğünde anısına dikmişler. Fransa, İtalya kıyıları halt etmiş. Öyle çok ve öyle ihtişamlı bir Akdeniz Servisi ormanı şimdiye kadar görmemiştim.
4- Anti-Samos Plajı:‘Yüzbaşı Corelli’nin Mandolini’ filminin unutulmaz sahnelerine ev sahipliği yapan beyaz çakıllı, cam göbeği renginde denizli, binlerce balıkla beraber yüzebileceğiniz sahiden etkileyici bir plaj. Kefalonya yerel yönetimi bu devirde hayal edilemeyecek bir incelik yapmış. Tüm sahil şezlonglar-şemsiyelerle kaplı, plajın kara bölgesi otopark olarak düzenlenmiş ve herşey bedava.
5- Lefkas Kanal: Santa Mavra antik kalesinin hemen kıyısından, F/B Santa Maria yüzer köprüsünü geçince, Lefkas ile ana kara arasındaki sığ suları bölerek, kazıyarak açılmış o kanal gerçekten büyüleyici. Su bulanık, dip çamur ve balçık, ama coğrafya insanı esaslı etkiliyor.
6- Kefalonya Karavomylos Gölü: Fotoğraflarını görünce kendinizi İsviçre’de zannedebilirsiniz. Kıyısına oturunca belki o kadar etkileyici değil. Ama örneğin yoga yapıyorsanız, dünya üzerinde Nepal’den sonra hayatınızı en severek geçirebileceğiniz nokta olabilir. Bu arada bu göle Melissani yeraltı rezervinin suyunun yer altından büyük bir hızla geldiğini ve denize açılan aralığa kurulu antik su değirmeninde binlerce yıl un öğütüldüğünü de bir not olarak ekleyelim...
Ve içimde kalanlar...
7- Jackie Onassis Beach: Skorpios Adası’nın güneyindeki bu küçük koy. Rahat bir gezide bir gece konaklanacak enfes bir yer. Ada olağanüstü, deniz güzel, hayallere dalmak serbest.
8- Myrtos Kumsalı: Kefalonya’nın hırçın batı sahillerinde olduğu için bu kısa gezide denizden gidebilmemiz mümkün değildi. Kara yolundan gideriz, diye planlamıştık. Kader... Yol yapımı nedeniyle yolu çok uzatmak gerekecekti. Oysa yapılan oylamalarda on yıllardır Avrupa’nın en güzel 10 plajından biri olarak seçiliyor. Kefalonya’nın kuzeybatı kıyılarında 1 millik bir beyaz kum şeridi. Maldivler’de bile zor bulursunuz.
9- Assos’da bir gece... Yine kuzeybatı Kefalonya. Karadan gittik şahane bir öğleden sonra geçirdik. Ama hırçın Akdeniz’e uzanan bir kıstak üzerine kurulu bu köyde bir gece geçirmek de çok keyifli olabilirdi. Koyda terakota renkli bir evin önüne tonozda bağlanmış 8-10 metrelik bir ahşap tirhandil vardı. İçimden “Öyle bir hayat yaşamak da olabilirdi” diye geçirdim.
10- Nidri’de bir akşamüstü: Şöyle bir fantezi olamaz mı? Nidri’ye tekneyle gitmeyi hiç hayal edemiyorum. Ama 2 millik derin bir koy, muhteşem bir orman ve bitki örtüsü ve o koyda 2 bin tekne demirli. Burayı mümkünse deniz seviyesinden 50-100 metre yükseklikte bir terasta akşamüstü, gün batımında seyretmek istedim. Bu görüntü herhalde çok etkileyici bir denizcilik kültü olabilir.
11- Ve tabii ki Fiskardo! Kedi uzanamadığı ciğere mundar dermiş... Böyle yapmayalım! Biraz fazla turistik de olsa, Kefalonya’nın kuzeydoğusundaki bu şirin, pitoresk köyde bir gece geçirmek şart. Vakit ayırıp, gerekirse alargada sıra bekleyip, bir yer açıldığında rıhtıma palamar atmak da hoş olabilir.
Comentários