Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın “sıfır atık-mavi” sloganı tüm amatör denizcilerin gönül verdiği bir hedefti. Ama ne yazık ki, 2020/21 DAU Genelgesi (Denizcilik Atıkları Uygulaması) içerdiği sayısız çelişki ve belirsizlikle denizlerimizi kaosa bir adım daha yaklaştırdı. Geçtiğimiz aylarda denizciler Cimer’e itirazlarını yolladılar. Bir yanıt alamadılar. DAU Genelgesi için Danıştay’da yürütmeyi durdurma davası açıldı, hâlâ devam ediyor. Ve 2021 sezonu yaklaşıyor. DAU Genelgesi de denizlerin üstünde Demokles’in kılıcı gibi sallanıyor.
Siyah ve gri su deşarjı kısıtlamaları son yıllarda Akdeniz, Karayipler, Kuzey Atlantik kıyıları gibi hassas bölgelerin tümünde yaygın tartışılan bir gündem maddesi. Bu konudaki gelişmeleri/yeni kısıtlamaları uzun süredir RYA* (Kraliyet Yatçılık Derneği) duyurularından takip ediyorum. Mavi Kart Genelgesi’nin yürürlüğe girdiği 2016 yılından bu yana yani tam beş yıldır, amatör denizcilere siyah su deşarjını tamamen yasaklayan tek ülke hâlâ Türkiye. Diğer ülkelerde pek çok kısıtlama var, ama genel eğilim amatör denizcilere yönelik bir orta yol arayışı.
Hâl böyleyken, ülkemizde Eylül 2020 tarihinde atık yönetimi konusunda yeni bir genelge yayımlandı: DAU (Denizcilik Atıkları Uygulaması). Bu genelge ile seyrüsefer halindeki 12 kişiden az yolcu kapasiteli özel teknelere 15 günde bir atık verme ve bu atığı belgeleme zorunluluğu getirildi. 12 kişi ve üstü teknelere ise, faaliyetini bitirip limana döndükten sonra 48 saat içinde atık verme ve belgeleme zorunluluğu geldi…
VE KAFALAR İYİCE KARIŞTI
Neden? Yeni genelgede tüm kış aylarında yoğun bir şekilde tartışılmasına karşın bazı belirsizlikler var. Örneğin;
1- Özel tekne denilen taşıtlar limandan limana seyir yapmıyorlar. Seyrüsefer ne zaman başlar, ne zaman biter? Bir belgesi yok. Seyrüsefer kesintiye uğrayabilir mi? Örneğin; Marmaris’ten çıkan bir tekneyle bir hafta dolaştınız, bir zorunluluk oldu 50 mil uzakta Söğüt’te 10 gün teknenizi bıraktınız… Seyirde değilsiniz, ama zaman işlemeye devam ediyor… Teorik olarak, tekneye döndüğünüz anda cezalısınız.
2- Teknenin kaç kişi kapasiteli olduğu nerede yazıyor? Bağlama Kütüğü’nde 2020 Eylül ayından sonra verilen belgelerde yazıyor ama eski teknelerde böyle bir bilgi yok.
3- Bir çözüm olarak, kişi kapasitesi için teknenin “CE sertifika plakası esas alınır” dendi. Ama bu da sorunu çözmüyordu. Çünkü CE sertifikası fiziki yük, yani kilogram olarak insan ve eşya kapasitesine işaret ediyor. O nedenle de bu sertifikada, fırtınada (A kategorisi) bir teknenin 10 kişi olan insan kapasitesi; açık denizde (B kategorisi) 11; kıyıya yakın seyirde (C kategorisi) 12’dir. Üstelik yapım tarihi 1990 öncesi olan teknelerin CE sertifikası yok.
4- 2020 Eylül ayı sonrası verilen bağlama kütüklerinde, 12 metrenin üstündeki teknelerin tümü “12 kişi kapasitelidir” diye belirtiliyor. Özel teknelerin ciddi bir bölümü 12 metre üzeri. Peki, bu özel teknelerin, 12 metre altı özel teknelere göre farkı? İkincisi, 12 metre üstü tekneler 15 günde bir düzenli olarak atık kaydı yaptırıp, sonra limana dönünce 48 saat içinde yeniden atık mı verecekler? Yoksa “faaliyetleri” süresince atık verme zorunlulukları yok da, sadece limana döndüklerinde 48 saat içinde atık vermeleri mi gerekecek?
Bir an kendimizi kanun koyucu yerine koyarak düşünmeye çalışalım: “12 kişiden az-12 kişi ve daha fazla” yolcu kapasiteli ayrımı yapılırken özel tekneler ile belli bir süre sonra limana dönen ticari yatlar, spor ve günlük gezi amaçlı ticari tekneler ayrıştırılması hedeflenmiş olabilir. Ama bu tanımlama da, 2008 tarihli Özel Teknelerin Donatımı Hakkında Yönetmelik ile açıkça çelişiyor. Bu yönetmeliğin 7’nci Maddesi’nde net bir şekilde “Özel teknelerde seyirde en çok 12 kişi bulunur” yazar. Bu belirsizlik ve çelişkiler bir yana, kamu yönetimi açısından asıl sorunlu nokta şuydu: Mavi Kart uygulaması başladığından bu yana kıyılarımızdaki atık alım tesisleri iyileştirme, özellikle mobil ünitelerin sayısını artırma yönünde hiçbir adım atılmadı (son beş yılda Muğla kıyılarındaki atık alım tesislerine tek bir ekleme yapılmadı). Yani, denizlerimizi kirlilikten korumak için bazı yasal düzenlemeler yapılıyor, ama eksiklerin giderilmesi konusunda bir adım atılmıyordu.
BİR DE ÇÖP BELGESİ ZORUNLULUĞU
DAU ile gündeme gelen bir diğer konu da katı atık (çöp) teslim belgeleme zorunluluğu. Şu soruya samimiyetle yanıt arayalım: Bir amatör denizcinin katı atıklarını yani çöpünü denize attığını, ya da bir doğa cennetinde botla karaya çıkıp ağaç altına bıraktığını gören var mıdır? Elbette bazı istisnalar olabilir, ama kimsenin bu soruya “Evet, amatör denizciler çöplerini sağa sola bırakır” diyeceğini sanmam. Gelgelelim yeni DAU Genelgesi’nde amatör denizcilerin katı atıklarının da belgelendirme yükümlülüğü getirildi.
Bu konuda kamu yönetiminin farkında olduğuna kuşku duyabileceğimiz bazı gerçekler var:
1- Özellikle iç hacmi küçük (13-14 metre ve altı) özel teknelerde çöp depolama alanı son derece kısıtlıdır. Bu tür bir teknede iki-dört kişi seyir halinde olan aileler bile günde ortalama iki torba çöp üretirler. En fazla iki-üç günde bir bu çöplerini belediye çöp kutusu bulunan herhangi bir iskele, rıhtım, köyde bırakmak zorundadırlar. Ancak bu tesislerin belgelendirme yetkisi yoktur.
2- Örneğin; yaz aylarında 5-6 bin özel teknenin seyir halinde olduğu Muğla kıyılarımızda bile, Katı Atık Kabul Tesisi sayısı (kent merkezleri hariç) sadece 6’dır (Ören Marina, Körmen Marina, Datça Liman, Selimiye Ticari Rıhtımı, Bozburun Balıkçı Barınağı ve Ekincik My Marina).
3- Genelge’de söz edilen Katı Atık Alma tekneleri sadece Göcek Körfezi’nde faaliyet gösteriyorlar. Diğer körfezlerdeki atık alım gemileri sadece sıvı atık kabul ederler. Katı atık kabul kapasiteleri yoktur.
4- Bu arada, söz konusu bölgedeki katı atık kabul tesislerinin fahiş ücretlendirmeler yapabildiğini de hatırlatmamız gerekiyor: Geçtiğimiz aylarda bazı marinaların ayrıştırılmış çöpler için 4 x Çöp Torbası her biri 5 Euro; bazılarının ise atık alım tesisine bağlanma bedeli olarak 1000 TL’yi aşan ücret talep ettiğini işittik.
Diyelim ki; katı atıkların limandan limana seyir yapan koca gemilerde olduğu gibi, özel teknelerde de belgeli olarak verilmesi, bir kayıt sistemi geliştirilmesi hedefleniyor. Elbette olabilir, ama… Bunun için öncelikle atık belgesi de verebilecek katı alım tesisleri kurulması gerekmiyor mu? En azından bu konuda yerel yönetimler sağlıklı bir dijital kayıt altyapısı kurana kadar bir geçiş süresi tanımlanması gerekmez mi?
YASAMA-YÜRÜTME-YARGI CEPHESİNDE DURUM
Yasayı düzenleyenler, son aylarda denizcilerden gelen çeşitli sorular karşısında sessizliklerini koruyorlar. Kamu idaresi, yani denetimle yetkilendirilmiş Sahil Güvenlik birimleri, yasayı uygulamak için yanıtlanması gereken sorulara kendi bünyesinde samimiyet ve ciddiyet ile bir yanıt bulmaya çalışıyor. Ve yargı da, açılan davalara bir karar vermek için düşünme aşamasında.
SONUNDA DENİZCİLER DE İSYAN ETTİ
2020/21 DAU Genelgesi’ni okuyunca ben de kayda geçirmiştim. (Yacht Türkiye Ekim 2020):
“Denizcilere düşen Cimer aracılığı ile genelgenin çelişkilerini, uygulama hatalarını, atık alım kapasitesinin yetersizliğini kamu yönetimine bildirmektir. Bu Genelge çerçevesinde bir amatör denizciye ceza yazılırsa ve eğer herhangi bir eksiği yoksa, derhal idari yargıda ceza iptal davası açılmalıdır.”
Geçen üç-dört ayda denizci dostlarımızın bu belirsizlikler karşısında bir isyanı oldu.
Cimer’e belki yüzlerce başvuru yapıldığına tanık olduk. Kimi arkadaşlar kapasite yetersizliğini, kimileri uluslararası sözleşmelerle uygunsuzluğu, kimileri de 12 kişi kapasitesinin neye göre belirlendiğini ya da seyrüsefer tanımını sordular. Bir yanıt aradılar. Anlaşılan o ki, kamu yönetimi de bu çelişkilere bir yanıt bulamıyor. Top taca atılıyor… Örnek: DAU hakkındaki bir Cimer başvurusunda şöyle bir yanıt sorumluluğu sevkiyatı izleniyor:
26 Ocak: Cimer’e başvuru yapılıyor.
27 Ocak: Başvuru Çevre ve Şehircilik Bakanlığına sevk ediliyor.
10 Şubat: ÇŞB, başvuruyu İzmir Valiliği’ne sevk ediyor.
11 Şubat: İzmir Valiliği başvuruyu Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’na sevk ediyor.
Bu Cimer başvurusuna, tıpkı diğer yüzlercesinde olduğu gibi hâlâ bir yanıt yok.
Herhalde kamu yönetimi cephesinde, ateşteki kestaneyi kimse ellemek istemiyor. Başvurular pinpon topu gibi o merciden bir diğerine yollanıyor.
BİTMEDİ
Çoğunluğu hukukçu, altı denizci dostumuz 2020/21 DAU Genelgesi yayınlandıktan sonra Danıştay’da yürütmenin durdurulması davası açtı. Danıştay 6’ncı Dairesi’nde toplanan bu yürütmeyi durdurma dilekçelerine birkaç ay içinde “uğrayacağınız zararı ve itirazınızı, talebinizi somutlaştırın” şeklinde biçimsel bir gerekçe ile “ret” yanıtı geldi. Şubat ayı ortasında bu arkadaşlarımız, yargının talebi doğrultusunda gerekçelerini somutlaştırarak yeniden başvuruda bulundular.
Ben bir hukukçu değilim, Danıştay’a sunulan yeni dilekçelerdeki talepleri müsaadenizle biraz basit bir dille aktarmak istiyorum:
– Uğrayacağı zarar:
+ “Çevre Kanunu 20’nci madde, G Bendi’ne göre, tam olarak anlaşılamayan bir şekilde denizde seyir halinde her an, her amatör denizciye 24 bin küsur TL (24.123 TL) ceza verilebilir. Bu meblağ, bir emekli vatandaşımızın bir yıllık gelirinin üstündedir.”
– İtiraz ve gerekçeler:
+ “Amatör denizciler bir deniz ve doğa sevdalısı olarak, ülkemizin “sıfır atık-mavi” programını sonuna kadar desteklerler. Ancak kamu yönetimimizin, kıyılarımızda atık alım kolaylıklarını geliştirmesini de bekliyorlar. Maalesef kıyılarımızda atıklarımızı verememenin acısını en çok amatör denizciler yaşıyor. Sayın Mahkeme Heyeti’nin kıyılarımızdaki yetersiz atık alım kapasitesi ve iptidai koşulları hakkında objektif bilgi edinmesini, bu koşullar kabul edilebilir seviyeye kadar yürütmenin durdurulmasını arz ediyoruz.”
+ “2020/21 sayılı DAU Genelgesi’nde, ‘seyrüsefer süresi’ ve ‘faaliyetini bitirip limana dönme’ şeklinde hâlihazır yasal düzenlemelerimize göre belirsizlik içeren, bir resmi kayıt bulunmayan sınırlamalar yer almaktadır. Bu tanımlar netleştirilene kadar yürütmenin durdurulmasını arz ediyoruz.”
+ “2020/21 sayılı DAU Genelgesi’nde ‘12 kişi altı ve 12 kişi ve üstü yolcu kapasitesindeki tekneler’ şeklinde bir tanım yapılmıştır. Bu ayrım 2008 tarihli Özel Tekneler Donatımı Yönetmeliği ile açıkça çelişen bir tanımdır. Söz konusu yönetmeliğe göre genelgenin değiştirilmesini arz ediyoruz.”
+ “12 kişi altı ve üstü kapasitedeki tekneler arasındaki yükümlülük farkı, aynı kategorideki teknelerle denize açılan vatandaşlarımız arasında bariz bir eşitsizlik yaratmaktadır. Bu nedenle ilgili genelgenin yürütmesinin durdurulmasını arz ediyoruz.”
Bakalım Danıştay 6’ncı Daire’de sürmekte olan bu davalar ne sonuç verecek? Ve bu sonucun ardından, yasa koyucu cephesinde neler yaşayacağız? İzleyeceğiz…
SON SÖZ: SÖZÜN BİTTİĞİ YER
Kişisel olarak, 2016 yılından bu yana Mavi Kart konusunda dergimizde pek çok yazı yazdım. KÜDENFOR ve DADD platformlarında deniz ustalarımız ve arkadaşlarımızla birlikte paneller, çalıştaylar düzenledik. Kamu yönetimi ile resmi – gayri resmi temaslarda bulunduk, sayısız kez kamu yönetimi ile bir ortak akıl oluşturulması için girişimde bulunduk. Bu girişimlere, konunun birinci derece sahibi olması gereken DTO ve TURMEPA yöneticilerini de davet edildiler. Maalesef bu çevrelerden katılım pek az oldu.
Ve nihayette, bu çabaların dip yekûnuna bakıyoruz: Sıfır! Daha doğrusu, sonuç: Önemli çelişkiler içeren yeni bir genelge: DAU (Denizcilik Atıkları Uygulaması).
Kamu yönetimi cephesinde bu işin asli sorumluları Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürü ve Deniz ve Kıyı Yönetimi Şube Müdürü’ne samimiyetle bir çağrıda bulunmak istiyorum: Bu konuda bir ortak akıl, ortak çözüm oluşturmak için amatör denizcilerin temsilcisi olmaya en yakın kurumlar; DADD (Denizlerdeyiz Amatör Denizcilik Derneği) ve tüm ulusal / bölgesel yelken kulüpleri ile bir toplantı düzenlenebilir. Emin olunuz ki, bu kurumların yöneticileri ülkemizi seven, denizlerimizi kirlilikten korumak için her çabaya katılacak insanlardır. Belki, sonuç odaklı bir ortak çalışmayla, herkesin gönül vereceği bir ortak akıl da ortaya çıkar…
Bu konuda Amatör Denizcilik Federasyonu kurucularından ve eski Başkanı Teoman Arsay’ın bir uyarısını da sunmak istiyorum. Bu konuda son… Ya da belki de, ilk söz olması gerekiyor:
“Kanımca öncelikle düzeltilecek bir husus, DAU kısaltmasının başında yer alan ve denizciliği ifade eden “D” harfinin kaldırılması / değiştirilmesi olmalıdır. Denizcilik, atık üreten bir faaliyet değildir. Atık, denizcilikten üremez. Deniz ve hava araçlarının, kentlerin, sanayi ve ticaretin faaliyetlerinden ürer. Denizcilik, deniz / tekne / insan üçlüsünün varoluş nedenidir ve hedefidir. Çöple, pislikle, çevrenin kirliliğiyle / kirletilmesiyle hiçbir ilgisi yoktur.”
Comments