top of page
  • aliboratav

EGE’NİN BATISI VE ORTASI, KİKLAD ADALARI 1: Kitnos, Sifnos, Despotiko - 2015 Ağustos


Kiklad Adaları’nda bir yaz gezisi pek kolay değil. Tatiliniz, ünlü rüzgarlarıyla bir anda her türlü planınızın alt üst olduğu bir kabusa dönüşebiliyor. Ama rüzgarsız dönemini yakalayabilirseniz denizi, insanları, yemekleri, tabiatı harika bu adaların keyfine doyum olmuyor. Ege’nin hippileri de bu adalarda, Avrupa jet-set’i de... Bizim tatile gelince... Kısaca, “Cenneti de, cehennemi de yaşadık” diyebilirim. Bu sayıda, rüzgarlı günleri geçirdiğimiz Kitnos, Sifnos ve Despotiko adalarını yazıyorum. Gelecek ay, çarşaf gibi denizi ve cenneti bulduğumuz Paros ve Anti Paros izlenimlerimi aktaracağım...


Bu yılın ilk uzak rotasını Ege’nin batı yakasında Kuzey ve Merkez Kiklad Adaları’nda; Lavrion-Paros hattında, kabaca 200 millik bir parkurda yaptık.

Bardağın bir boş tarafı varsa, ille de bir de dolu tarafı oluyor. Yolculuğumuzun ilk yarısında 50 knots rüzgar ve 4-5 metrelik dalgalar arasında minik çaplı bir cehennem yaşadık. Ama ikinci yarısında, huzur dolu sakin bir deniz, hafif yelken keyfi, kısa mesafelerde zig-zag seyirler, ihtişamlı ada yaşamları, yani tam anlamıyla cenneti gördük... Dolayısıyla mutlu anılarla geri döndüğümüzü söyleyebilirim.

Tersi olsaydı… Yani yolculuğumuzun ilk yarısı huzur, ikinci yarısı fırtına; “Allah yazdıysa bozsun, o denizlere gitmeyin. Kazara gittiyseniz de bir an önce çıkın, kaçın” der işin içinden çıkardım.


Hazırlık günleri

İki yıldır yaşadığımız İyon Denizi (Korfu, Paksos, Lefkas, Kefalonya ve İthaka Adaları) huzurundan sonra, bu yıl uzak rota deniz tatilimizi Atina’nın hemen güney doğusundan başlayıp, Ege’nin ortalarına kadar uzanan Kiklad Adaları’nda yapmaya karar vermiştik. Hazırlıklar için ilk adım tarih belirlemekti. Rüzgarıyla ünlü bu bölgeyi keşfetmek için hem aşırı kalabalıkların bastırmamış olduğu, hem de havanın oturmuş, denizin sakin olabileceği temmuz ayı başını seçtik.

Bu seçimimizde en önemli yol gösterici yıllık hava ortalamaları ve bizim meşhur fırtına takvimimizin öğütleriydi. Ama bu tahminler şaştı... Atina’ya uçakla inerken Batı Ege’nin üstü beyaz köpüklerle kaplı ve hayli korkutucuydu.

Yılmadık. “Rüzgar nasılsa 1-2 gün eser sonra durur. Ayrıca Lavrion çıkışında arkamızdan gelecek. Yelkenleri açar, uça uça aşağı ineriz. Sıkıntı olmaz” dedik. Yanılmışız! 4 gün 3 gece esti, esti, esti!

İşte size Kikladlar’daki rüzgarlı günlerimizin öyküsü...

(Rüzgarsız günlerin öyküsü de Yacht Türkiye Eylül sayısına...))))


Atina'da Plaka sokakları arasında harika bir bar: Brettos


Atina – Lavrion...

Cuma akşamüstü Atina’ya indikten sonra dosdoğru otelimizin de bulunduğu Plaka isimli şehir merkezine gittik. Akropol’ün çevresinde bir halka gibi dönen Plaka gerçekten masalsı ve büyüleyici bir bölge. İnsan her sokak arasında dakikaların saatlere dönüşünü hissetmeden gezinebilir ya da bir kafede, tavernada vakit geçirebilir. Biz de gözümüze kestirdiğimiz en güzel tavernada iyice demlendikten sonra ekonomik krizin boynunu bükemediği Plaka sokaklarındaki en güzel ve ihtişamlı bar olan Brettos’a demirledik. Ancak, kapanma saatine yakın, “Artık gidelim dinlenelim, yarın uzun bir yol bizi bekler” deyip otelimize döndük.

Gece yarısı dahil, gözüm telefonumun internet sayfasında güç bela açılan Poseidon’un 3 saatlik raporlarında. Bakalım 3-4 gün süreceği öngörülen Kikladlar’ın fırtınalı ve yüksek dalgalarında bir durulma olacak mı?

Sabah Poseidon’dan müjdeli renkler geldi. İlk gün geçeceğimiz Lavrion- Kitnos hattında renk turuncudan sarıya geriledi.

Atina-Lavrion transfer taksiyle 65 Euro. 1 saatte marinadaydık. 10 dakika yürüme mesafesindeki minik marketten temizlik malzemeleri ile ilk 2-3 gün yetecek miktarda sıvı ve katı gıda alışverişi yapıp, saat 12.00 sularında teknemize yerleştik.

Teknemiz 3 yıldır Yunan denizlerinde kullandığımız ve 6 kişi hiç birbirimize değmeden 1 hafta yolculuk yapılabildiğini kanıtlamış Bavaria 46 Cruiser. Tamamen charter gereksinimlerine göre tasarlanmış bu tekneyi seviyorum.  Kıç havuzluğunda açılır bir kapak var. Bir anda harika bir yüzme platformu oluşturuyor ve fiber yelkenliyi minik bir guletin ferahlığına kavuşturan bir hacim sağlayabiliyor. Üç odası üç tuvaleti, bir de aynı zamanda depo olarak da kullanılabilen duş kabini var. 3 aile için konforlu bir yaşam sunuyor. Yelken performansı iyi. Full arma 18-25 knots havada bayılmadan 8-9 mile ulaşıyor. Motorla da 2500 devirde,sakin havada 7.5 mil sürat yapıyor.

Eşyaları yerleştirirken bir yandan teknenin teknik ve fiziki koşullarını inceliyorum, bir yandan da gözüm Levrion Limanı dışında ufukta görünen boğazda. Beyaz köpüklerin miktarı artar mı diye gözlüyorum.

Baktım ki, deniz fazla kabarık değil, “Haydi çıkalım” dedim.

Kulaklarımda hayatını denizlere vermiş bir kaptan dostumun sözleri çınlıyor... “Gözün keser, denize açılırsan, aman geri dönmeyeceksin, dönüş her zaman daha zordur!”


Yol, rüzgar ve çalkantı...

Daha Lavrion çıkışında rüzgar 20 knots’un üstüne çıktı. “Makronissi Boğazı, burası rüzgar yapar” diye kendime cesaret vermeye çalıştım ama yalan! Belli ki, Makronissi’nin korumasından çıkınca uçaktan gördüğümüz beyaz köpüklü sular ve iri dalgalarla karşılaşacağız. Boğazda yelkenleri yarım açtık ve rotamıza ilk ihaneti yapıp dümeni Kitnos’un doğu yakasındaki kaplıcalarıyla ünlü Loutra yerine, batı yakasındaki Merikhas Koyu’na çevirdik.

Ege’nin batı yakasının azgın dalgaları ve giderek artan rüzgarıyla daha yolculuğumuzun ilk gününde böylece karşılaştık. 

Gerisi bir hayal alemi... 35 knots rüzgarın 2 gündür kaldırdığı 3-4 metrelik dalgaları geniş apazdan ve bazen tam bordadan alarak 27 mil uzaktaki Kitnos’a doğru uçarcasına gittik.

Adanın batı yakasındaki Merikhas’ı tercih etmemizde iki neden vardı. Birincisi, Loutra’nın mendireğinde yelkenlilerin bağlanabileceği yerlerin sayısı bir hayli sınırlı. İçerde yer kalmayınca sadece 4 yelkenli mendireğin dış rıhtımına bağlanabiliyor. Ve rüzgar kuzeyden geliyorsa alarga imkanı yok. Oysa Merikhas’ta 20-30 yelkenlinin kıçtan kara yanaşabileceği bayağı büyük bir rıhtım var. Üstelik alargada demirlemek de mümkün.

İkincisi de Kitnos’u kuzey ucundan dönmeye kalksak, rotayı 30 derece kadar kuzeye çevirmek ve neredeyse orsaya girmek gerekecekti. Ayrıca, belki adanın iç bükey batı kıyısı kuzey burnunu geçince bizi biraz dalgalardan korur düşüncesi de var. Ama o da tamamen hayal çıktı. Bu tür yakın ada formasyonlarında aksine kıyıya yaklaştıkça adalar arasındaki boğazdan huni ağzına girmiş gibi çıkan dalgaların boyu ve frekansı artıyor.

Neyse... Sakin denize son yarım saat, son 20 dakika avuntularıyla Merikhas Limanı’nın içine kadar ulaştık.


Kitnos Adası Merikhas Limanı...


Kitnos Chora ve Limani’de taverna

Bir ‘neyse’ daha; Merikhas’ta açık denizde deli gibi esen Karayel tepenin üstünden dönüyor ve limana kuzeydoğudan vuruyor. Ve teknelere kolaylıkla rıhtıma kıçtankara yanaşma imkanı sağlıyor.

Netice: Azgın hava koşulları nedeniyle Merikhas rıhtımda bol bol yanaşacak yer vardı ve kolayca demirledik.

Saat 16.30... Güneş tepede. Liman açık denize göre hayli sakin. Yani kavruluyoruz! Hemen iki taksi çağırdık,Kitnos’unChora’sına, yani Yunanlıların ortaçağ deyimiyle kırsal alandaki tepe ve kale şehrine çıktık. Çok güzeldi. Sokaklarda keyifle dolaştık. Yakın bir yerdeki tarlasından topladığı salatalıkları eşeğiyle köye getirmiş ve kapı kapı dağıtan bir yaşlıca adalı amcanın fotoğraflarını çekince o da bizlere birer salatalık ikram etti. Elimizle üstündeki toprakları ovalayıp, temizleyip afiyetle yedik. Pek güzeldiler.

Sonra Kitnos Chora’nın meydanındaki barlardan birine oturup güzel kokteyller içip güneşi batırdık. Bizi Chora’ya getiren taksi şöförlerinden İngilizce bileni, et yemekleri (yani cayro-yatık döner) yemek istiyorsanız Chora’da kalın, yok deniz ürünleri istiyorsanız en iyi rıhtım tavernası tam teknenizi bağladığınız rıhtımın arkasındaki Ostria’dır” demişti. Tavsiyeyi ciddiye aldık ve... Zafer!

Kiklad rüzgar cehenneminin ilk ödülü bu nefis akşam yemeğimiz oldu!

Ostria’da olumsuz hava koşulları ve bozulan moraller çerçevesinde şahane bir istakozlu makarna yedik. İnanılmaz sempatik mutfak şefimiz 1.5 kiloluk taze yakalanmış bir böceği bizim için kendi usullerine göre yaptı. Kilosu 70 Euro, yani bizim kıyılara göre biraz pahalı, Yunan standartlarına göre biraz ucuz. Tabağı ve böceğin o güzelim bacaklarını dahi sildik süpürdük. Ayrıca inanılmaz güzel denizden yeni çıkmış yerli kalamarlar ve bu adaların tüm rehberlerde özellikle dikkat çekilen favasından yedik.


Ertesi gün: Kritik karar

Rüzgar yine esiyor, esiyor... Bu havada azgın dalgayı tam bordadan alarak Kiklad Adaları’nın idari merkezi ve adalardaki Barok mimarinin başkenti Ermapouilis kentinin bulunduğu Syros Adası’na gitmeye cesaretimiz yok. En iyisi “Rüzgarı arkamıza alıp, yerli turistlerin Ege’deki favori adası Sifnos’a gidelim” dedik...

Zaten bir gece önce, bindiğimiz taksi şöförü arkadaşımıza “Sence Sifnos mu, Syros mu?” diye sormuştum. Demişti ki, “Syros, Atina gibi bir büyük kenttir. Sifnos ise, gerçek Ege adası ne demektir, ada kültürü nedir, göreceğiniz,yaşayacağınız yerdir!”

Kiklad Adaları içinde doğallığın ve ada kültürünün en yoğun hissedilebildiği Sifnos Adası’nın isminin ilginç bir öyküsü var. Bugün ticaret, tarım, küçük sanayi açısından Kikladlar’ın en önemli kendine yeterli merkezi olarak bilinen ada, milattan önce zamanlarda zengin altın madenleriyle ünlü. Öyle ki, ada halkı her yıl DelfiKahinleri’ne bir altın küre sunuyor (selamet için rüşvet veriyor)... Bir yıl madenlerden fazla altın çıkmıyor, üstü altın yaldızlarla süslü bir küre yolluyorlar Delfi Kahinleri’ne. Rivayete göre, bu üç kağıdı fark eden kahinler öyle bir beddua ediyorlar ki, adadaki tüm ekinler kuruyor, tüm madenler göçüyor, denizlerini fırtına kaplıyor. Ve adada yaşam bitiyor. Öyle bir bitiyor ki, insanlar göçüyor. Adaya o günden sonra “Sifnos”, yani “Boş Ada” adı veriliyor.

Bugün ‘boş’ değil tabii, doğa turizminin ve sakin tatilin Kiklad bölgesindeki en önemli merkezlerinden biri. Neyse, bu küçük bilgi notuna nokta koyalım ve yolumuza dönelim...


Denizin en güzeli

Madem hava muhalefeti nedeniyle buralarda iki gün eğleneceğiz, Kitnos’dan Sifnos’a doğru yola çıkmadan önce bir deniz molası verelim, dedik. Merikhas Koyu’nun iki mil kuzeyinde Avrupa’nın en iyi 10 plajı arasında sayılan Kolona Adası ve adayı ana karaya bağlayan kıstağın yarattığı iki dingin koy var. “Şiddetli rüzgar olsa da 10 metre derinlikte kum tanelerinin sayılabildiği bir yer” derler... Test ettik, onayladık!

Kahvaltı ve deniz molamız sürerken deniz açıkta kabarmaya başladı. Köpüklerin önünde gidebilir miyiz diye açtık yelkenlerimizi, attık kendimizi adanın 2-3 mil açığına. Hooop 20-26 knots rüzgarın kucağında bulduk kendimizi. Teknemiz sağlam, ağır yollu...

Açtık cenovayı sonuna kadar, saldık kendimizi aşağı. Yolumuz Sifnos’un kuzey batısındaki Kamares Koyu’na kadar 33 mil. İlk 8 mil Kitnos’un kuytusunda. Pupaya yakın gelen rüzgarla derviş gibi iki yana sallanarak gidiyoruz. Sonra Serifos Adası’nın güneybatı ucuna kadar 10 mil Ege’nin tüm dalgalarını alacağız. Ardından adanın gölgesinde kısa bir soluklanma ve Serifos’dan Sifnos’un batı yakasındaki Kamares Koyu’na kadar 15 mil daha tüm azgın dalgalara açığız.

Zor bir yoldu. Ama neyse ki, Kamares Koyu ve Sifnos sahiden güzeldi. Bir kez daha, onca deniz dayağına  değdi.


Sifnos'da ahtapot keyfi...


Kamares’in sığlığı ve çapa karmaşası

Sifnos’un deniz ulaşımı merkezi, yani ana liman Kamares. Bu ne demek? Yaklaşık saat başı bir hızlı ferry, gemi, deniz otobüsü vs... Sürekli bir gemi yanaşıyor ana iskeleye. Yelkenlilerin bağlandığı rıhtım hemen ana iskelenin kıyısı ve ara sıra deniz bayağı kalkıyor, çapalar yerinden oynuyor.

Ben bu tür durumlarda teknede 100 metre zincir varsa 80 metresini döşüyor ve rahat uyumayı tercih ediyorum. Zaten arka kapağı açılan teknelerde uzun ve gergin bir zincir hayati önem taşıyor. Yine öyle yaptık, sanırım rıhtımdaki en uzun zinciri döşeyip, iskelenin açık denize bakan kayalıklarındaki harika lacivert denize yüzmeye gittik. Döndüğümüzde, sancak tarafımıza 30 metre kadar zincir atmış başı dansöz gibi oynayan, iki de bir kıçı rıhtıma çarpan bir Rus mürettebatlı tekne vardı. İskelemizde ise, akşam üstü cin toniği keyfine geçmiş, görmüş geçirmiş bir İngiliz tekne yerleşmişti. Ruslar hiçbir şey demeden içmeye devam ettiler. İngiliz teknenin skipper’i “Sizin zincirin üzerine demir döşemiş olabiliriz, sabah kaçta çıkacaksınız?” diye ciddiyetle sordu. Doğal olarak o önce çıkarsa zincirler de dolaşmaz...

Sonuç: Biz Kamares Koyu’nun liman başındaki turistik tavernalarını pas geçip, güneşin en güzel battığı karşı yakasındaki (Agia Marina) ‘O Argiris’ isimli tavernaya yürüdük, harika gün batımını seyrettik. Beyaz şarapla taze deniz  kestanesinin eşsiz uyumu üzerine epeyce muhabbet ettik. Sonra olanca yorgunluğumuzla tekneye geldik, deliksiz uyuduk. Sabah kahvemizi içtik. “Hızla demir alalım, Sifnos’unChora’sı Apollonia’yı pas geçip kıyılarını keşfedelim” diye yola çıkmaya kalkıştık ve....

Demirimizi toplarken... Önce iskelemize park etmiş kibar ve soğukkanlı İngilizlerin zincirine dolandık, sonra sancağımıza parkeden vurdumduymaz Rus kardeşlerin zinciri bizimkinin üstüne döşediğini acı acı öğrendik. Neticede bir tarafımızda dakika başı ferry yanaşan ana iskele, 100 metre sancağımızda da 1 metre sığlık arasında, birbirine dolanmış üç zinciri, kah halatlarla askıya al, kah üstüne vurdur, çözmeye çalışarak sabahımızı rezil eden Kamares rıhtımından kurtulduk.

Cenovayı  uçurduk. Vurduk kendimizi daha öğle saatlerinde30 knots’u geçmiş rüzgarın önüne ve Sifnos’un güney kıyılarına...

Neye niyet, neye kısmet...

Bütün gün adanın kıyılarındayız, vaktimiz bol. Niyetimiz önce 4 mil güneydeki Vathi Koyu’nda bir deniz molası ve kahvaltı. Ardından Platis Gialos Koyu’nda bir ikinci deniz molası ve Sifnos’un tartışmasız en güzel koyu olan Faros’ta alargada gecelemek.

Vathi’ye sorunsuz indik. Geniş limanın kuzeydoğu köşesinde yelkenlilerin de yanaşabileceği minik bir iskele, tavernalar, çarşı var. Biz alargada kaldık. Sakin bir kahvaltı, deniz şahane..


Güzel saatler geçirdik.

Öğlen 14.00 civarında denize bir çıktık ki, ayakta durmak mümkün değil. Yine yarım yamalak bir cenova açıp adanın güney ucuna kadar gittik, yukarı,Faros’a doğru dönmemizle birlikte adayı kuzeyden yalayarak aşağı vuran rüzgar 50 knots şiddetinde üstümüze bindirdi. Faros’un kuzeye adanın içine doğru giren fiyord şeklindeki vadisinde alargada kalmayı gözümüz yemedi. Önümüzdeki  ilk sığınak Platis Gialos’taki barınağa vakit kaybetmeden girdik. Bow thruster’ın da yardımıyla herhalde hayatımın en şiddetli rüzgarına karşı geri manevra ile rıhtıma yanaştım. Kıç palamarlarını bağladığımız anda tonoz alma sorunumuz bile kalmadı. Yanımızdaki 55 feet Beneteau’ya ön koç boynuzundan bir açmaz aldık, teknenin kıçına balon bağladık. Ve gece boyu kıpırdamadan kaldık.

Platis Gialos, kare biçiminde geniş bir koy. ‘Kare’nin açık denize kuytu kuzey kıyısı uçsuz bucaksız bir kumsal. Kıyıda sayısız restoran ve bar var. Limanın girişindeki sıra sıra tavernaları hemen atlayın. Koyun kumsal kesiminde,  İtalyan isterseniz ‘MammaMia’, geleneksel taverna isterseniz ‘Steki’ gayet iyi.


Poseidon’un zirve yaptığı gün

Günlerden Çarşamba, yolculuğumuzun dördüncü sabahına uyanıyoruz ve rüzgar yine esiyor... Ama bu kez sanki yön değiştirmiş, bizim konakladığımız Pilatis Gialos Koyu’na doğudan vuruyor da vuruyor. Oysa bir gün önce geldiğimizde açık denizde kuzeyden ve koy içinde de batıdan vuruyordu.

İyice moralim çöktü. Kitnos’un güney ucundayız. O gün niyetim kuzey rüzgarı fazla kabarmadan hafif orsalayıp Paros’un merkezi Pariki Limanı’na tırmanmak ve rüzgar nedeniyle kaybettiğimiz parkur açığını biraz dalga dayağı yeme pahasına kapatmak. Ama bizim konakladığımız limana rüzgar doğudan indiriyorsa, dedim ki kendi kendime, “Herhalde açık denizde Poyraz’a döndü”...

Kara kara düşünürken limana giren bir balıkçı gördüm. Yarı İngilizce, yarı Tarzanca sohbete girdim. Tek derdim rüzgar Poyraz’a döndü mü dönmedi mi? Çünkü Poyraz’sa Paros’a tırmanmak bir hayal.

Balıkçı arkadaşımızda mealen dedi ki “Bu şiddetli rüzgar milim kıpırdamadan sadece ve sadece Kuzey’den eser. Ne Karayel, ne Poyraz göremezsiniz!”

İlginç değil mi?


Böyle dalga görmedim

Endişeyle halatları çözdük, denize açıldık. Kırılgan mideli ekip arkadaşlarımız Dramamin, Emedur vb ilaçlarını aldılar. Açık denize çıktığımız anda sahiden koya tepelerin üstünden akşam batıdan, sabah doğudan vuran rüzgarın gerçekte milim şaşmadan kuzeyden esmeye devam ettiğini tesbit ettik.

Ama... Kitnos’un güney ucundan Paros’a doğru yükselmeye başlarken 45 dereceden aldığımız ve 20 knots civarında esen ‘sakin’rüzgar dakikalar içinde 40’larayükseldi. Yolun üçte birini geçtiğimizde dalga boyu 2-4 metreden, 4-5 metre ve belki de fazlasına yükseldi.

Gerçek anlamıyla bir deniz cehennemi yaşamaya başladık.  Dalgalar öyle bindirdi ki, 46 feet teknemiz cidden alabora riski yaşamaya başladı. Yolculuğumuza başlamadan önce bölge hakkında hayli bilgi sahibi olan yelkenci arkadaşım Memduh Erenel, “Anti Paros’un güneyinde Despotiko Koyu’nda fırtınada 40 knots rüzgarda kımıldamadan 2 gün kaldım” diye bir bilgi vermişti. Benim de deniz çok kötülerse B planım burası. Ama...

Teknemizde chart plotter aşağıda. Ve üstünde ilkel bir kart yüklü. Telefonumdaki Navionics’e daha çok güvenir haldeyim. Güney kaçış yolunda Despotiko Adası ile Strongylo Kayalığı arasında da 50 metrelik bir geçit ve tam rotamızın üstünde 4 metrelik bir topuk var. Bu kadar yüksek dalgada 4 metrelik topuk 2 metre draftı olan bir tekne için çok ciddi bir risk.

Bu topuğun yaratabileceği tehlikelere karşı biraz daha manevra alanı kazanmak için dalgalarla boğuşup, 300-400 metre daha yukarı çıktık. Sonra “Ya herru, ya merru” deyip iki alçak dalga yakalayıp, yelkenleri boşladık, sancak alabanda aşağı döndük. Ve rüzgarın önünde, dalgaların üstünde Despotiko Koyu’na kadar gittik. Saat 10.30’da kıyıya oldukça yaklaşıp, 3 metre derinliğe 30 metre zincir atıp soluklandık.

Hava tahminlerine bakıyorum. Hiç bir değişiklik yok. Gün boyu 30-40 knots esecek. Oysa tatilimizin en güzel durağı olacağını düşündüğümüz Paros’un kuzey ucu sakinlemiş durumda. O bölgede, yani Paros ve Naksos’un kuzey yarısında 2-3 Bofor hava görünüyor. Aramız 20 mil ve biz fırtınanın içindeyiz.

Despotiko Koyu, 16 ve 17’inci yüzyıllarda korsanların barınağı olarak biliniyor, bugünse çıplaklar kamplarıyla ünlü.Doğa koruma alanı olarak tescilli denizi enfes ötesi. Fakat o rüzgarda hiç tadı yok. Kıyıda rüzgarda kurutulmuş uskumru ve ahtapotlarıyla meşhur tavernalar inanılmaz baştan çıkarıcı. Ama öyle bir rüzgar vuruyor ki, dingi ile karaya çıkmamız bile büyük macera....


Rüzgarı alt etmek için...

Ekipçe toplandık, bir karar verdik... “Bu rüzgar alanından kurtulmak için Paros’un doğu yakasına geçelim” dedik. Ve kahvaltının ardından demir aldık yola çıktık.

Despotiko Koyu’ndan çıktıktan sonra, Anti-Paros Adası’nın güney ucundan Paros Adası’nın  güney ucuna geçiş için 8 millik bir dalgalı seyir var. Bu rüzgarda yelkenleri yarım açtık mı, sallanmadan 1 saat hafif çalkantı demek. Sonra Paros’un doğu yakasındaki küçük bir marinası da bulunan Livadhi Koyu’na kadar 6-7 mili de adanın gölgesinde nasıl olsa gideriz...

Ama zor gittik... Önce Anti Paros ile Paros arasındaki geçidin sonuna yaklaşırken akıllara ziyan dev çapraz dalgalar. Ardından Paros’un güney ucundan Livadhi’ye doğru tırmanırken 55 knots’a varan kıyı rüzgarı... Yetmedi sığlıklar... Önümüze atom karınca gibi atlayan wind surf’çüler...

Sonuçta Livadhi’ye vardık. Marinamsı limanda tonozlar var. Ama marina görevlisi yok. Bu tür iyi organize olmayan iskelelerde bazen tonoz tekneye göre çok kısa olabiliyor. Rüzgar burundan gelecek, kısa tonozsa tutunamayız. Ayrıca yanaşacağımız noktada tonoz kopuk da olabilir. Kendi kendimize debelenmeyelim deyip, dibi temiz bulduğumuz bir yerden çapayı sallandırıp, yine bir 60 metre zincir döşedik ve teknemizi rüzgara karşı rıhtımda en sağlam köşeye yapıştırdık. Dip kum/balçık, çapanın tutmama olasılığı neredeyse sıfır. Zinciri de, ırgat sigortası atma noktasına kadar gerdirdik.

Ve durduk!!!

Paros-Livadhi şahane bir yer. Hemen kumsaldaki en estetik bara gideceğiz ve kendimizi denize atacağız....

(Livadhi akşamı, sabahı ve rüzgarsız günler... Paros-Anti Paros gezileri... Yani ‘Kiklad Cenneti’ gelecek sayıda))))

 

-----------------------


Kiklad Adaları...

Yerleşimin M.Ö 15 bin yılına, uygarlığın M.Ö 3000’e kadar uzandığı 56 adadan oluşuyor. Bunların 24’ünde yerleşim var. Gerisi kayalık. Kiklad, ‘çember’ anlamına geliyor. Merkezini Mikonos’un hemen batısındaki kutsal ada Delos’un oluşturduğu bir çember. En çok aslanlı terasıyla ünlü Delos’un 16 mil batısındaki Siros da zaten adalar grubunun halen idari merkezi.

Müzik, sefa ve gece hayatı ile ünlü, hatta Rembetiko’nun doğduğu  Mikanos; Yamaç mahallelerinin muhteşem manzaralarıyla Santorini, Ege’nin en ünlü volkanik adalarından Milos (Bu ada da Louvre’a kaçırılmış Afrodit -Venus de Milo- heykeliyle ünlüdür); Big Blue filmine ev sahipliği yapmış lacivert denizleriyle Amargos; Sualtı güzellikleriyle AB doğa koruma alanları listesindeki Despotiko; Yunan tatilcilerin favori mekanı  Sifnos; Beyaz mermerleriyle ünlü ve son zamanlarda Avrupa jet-set’ine ev sahipliği yapan Paros ve Anti-Paros; Eskiden Hermes’in adası olarak bilinen, şimdilerde en zengin Yunan armatörlerinin yaşadığı, üstünde 600’ün üstünde manastır, şapel ve kilise bulunan Andros; Ege’deki en güzel ve etkileyici Chora’lardan birine sahip olan Folegandros...

Bu şöhretli adaların tümü 100 millik bir çember içindeki Kiklad adalar grubunda bulunuyor. Fransa ya da Hırvatistan’dan tekne getirenler yoruldukları için bu bölgeyi hızlı atlıyorlar. Bizim sahillerden yola çıkanlara Ege rüzgar koridoru ve uzun yol korkutucu geliyor, cesaret edilemiyor. Dolayısıyla aslında Ege Adaları’nın belki de en görkemli olan bu bölümü bizim denizcilerimiz tarafından pek rağbet görmüyor.

1 haftalık bir Kikladlar tatili için galiba tek makul seçenek Atina’ya 50 km. mesafedeki Lavrion’dan bir tekne kiralayıp insaflı bir tur rotası çizmek. Biz öyle yaptık.

 

----------------------------


Zor Rota!

Neden zor? Birincisi, mesafeler yakın değil. 1 haftalık bir gezi/tatil parkurunda insan biriki tane 40-50 millik uzun yolu tolere edebilir. Ama geri kalan 5 gün de 10-20 millik kısa rotalar ister. Oysa çapı 90-100 millik bir daireyi kaplayan Kiklad Adaları’nda denize açıldığınız anda, günde 25-40 mil yapmadan hakkıyla gezmek mümkün değil.

Bunun istisnası Mikro Kikladlar Bölgesi. Burada 30 mil çaplı bir daire içinde Paros, Anti Paros, Despotiko, Naksos, İrakleia, Schinoussa, Keros, Amargos ve Donousa gibi son derece güzel ve her havada aralarında dolaşabileceğiniz adalar mevcut. Ama bu bölgeye ulaşmak için Atina’dan önünüzde 60-70 millik zorlu bir parkur var. Ve üstelik bu bölgeden yukarı dönüş neredeyse her zaman zorlu. Çünkü istikamet kuzeybatı.

İkinci zorluk da kuzeyden ya da batıdandurmadan esen şiddetli rüzgar. Kuzeyden patlayan Ege fırtınaları olmasa da, bizim sakin ve serinlik veren rüzgar olarak bildiğimiz Kiklad Meltemi en az kuzeyli fırtınalar kadar acımasız olabiliyor. Bazen ‘meltemi’ tabelası asılıp gemi seferleri bile durduruluyormuş.

Bir arkadaşım anlattı. Mikonos’da fırtınaya yakalanıp 3 gün marinada kalmışlar. “Öyle bir esti ki, teknenin tüm deliklerini kapatıp arkalarına havlu sıkıştırmamıza rağmen, rüzgar dindiğinde teknenin en ücra köşeleri bile 2-3 milimetre ince kum tabakası ile kaplanmıştı. Bırak mutfağı, yatakları, giyecekleri...” demişti.

Biz bu koşulları göz önünde bulundurup, yola hazırlanırken;

Cumartesi: Lavrion- Kitnos (Loutra): 33 mil

Pazar: Kitnos-Syros (Ermoupolis): 38 mil

Pazartesi: Syros-Paros (Noussa): 26 mil

Salı: Noussa- Anti Paros: 15 mil

Salı: Anti Paros-Despotiko: 12 mil (aynı gün)

Çarşamba: Despotiko-Schinoussa (Mersini): 26 mil

Perşembe: Mersini-Naksos(Limani): 20 mil

Cuma: Naksos-Kea(Vourkari): 63 mil

Ctesi sabah: Kea-Lavrion: 13 mil

şeklinde 246 millik şirin bir rota yapmıştık.Bu rotanın kendimizce dahiyane çözümü olarak,cuma günü 9-10 saat sürebilecek Naksos-Kea dönüş yolunda, ekibimizin uzun yolu sevmeyen üyeleri Naksos’ta bir gece otel/plaj keyfi yapıp hızlı ferry ile Atina’ya döneceklerdi. Uzun yol ve dalgalı hava sevenler de denize doyacaklardı.

Ama Poseidon isimli canavar bizim bu zarif düşüncelerimizikabul etmedi. İlk gün Kitnos’un doğu yakasındaki Loutra’ya geçemedik. Ertesi gün, Kitnos’dan Syros’a geçemedik. Sifnos’a indik. O adadan da iki gün ayrılamadık.

Kaybettiğimiz yolu biraz geri kazanmak için Paros’un ana limanı Parika’ya çıkalım, dedik. Poseidon kardeş ona da izin vermedi. Yolun yarısından güneydeki Despotiko Koyu’na geçtik Orda bile barınamadık. Paros’un doğu tarafındaki Livadhi Koyu’na sığındık. Hırçın rüzgarı ancak beşinci gün atlattık. Paros’un denizciler için en keyifli koyu Noussa ve Anti Paros’da iki gece kalıp67 millik bir yolla doğrudan Lavrion’a geri döndük.Siros, Schinoussa ve Naksos’u göremedik.

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page