12 Adalar ve Kikladlar arasında bir kültür köprüsü... Geçmişin korsan yatağı, bugünün inziva barınağı: Astipalya... Tepede tüm Ege Adaları’nda eşine az rastlanacak görkemde bir Venedik kalesi.. Kalenin çevresine yamaçtan aşağı bir Hellenistik amfi-tiyatro gibi yerleşmiş köyde, geleneksel Kiklad mimarisinin zarif estetiği; Beyaz evler, çivit mavisi kapı ve pencereler, daracık, taş kaplı, labirent gibi sokaklar.. Adanın çevresinde neredeyse Göcek Körfezi zenginliğinde küçük koylar, iç denizler, kanallar, adacıklar; Bu koylarda da yakut, safir ve turkuvaz renginde kristal berraklığında denizler.. Ulaşım zorlukları nedeniyle ada kültürü bozulmamış; insanları alçakgönüllü ve dost.. Bu adaya yolculuk kolay değil, ama bir kez geçerseniz kendi kendinize “Burası bir Ege Adası ise, diğerleri ne?” diye de sorabilirsiniz…
2018 sezonunu, uzun zamandır hayalim olan Astipalya (Astypalea-İstanbulya) rotası ile açtık.
Astipalya, Kalimnos’un merkezi Pothia ve Nisyros Adası yat barınağı Pali’ye eşit uzaklıkta; 39 mil mesafede. İdari olarak 12 Adalar’a bağlı olmakla birlikte coğrafi olarak Kikladlar’ın en uzak üyesi olarak kabul edilen 1300 nüfuslu bir ada. Bu nüfus, kış aylarında 7-8 yüze düşüyor, yaz aylarında ise ağırlıklı olarak Yunanistan’dan gelen yazlıkçılarla 5 bin kişiye kadar çıkabiliyor.
Conde Nast Traveller Dergisi bu adayı ‘kalabalıklardan kaçmak için en iyi Ege adası’ seçmiş. 150 bin otel ile çalışan Trivago’nun ‘Avrupa’nın en iyi 10 adası’ listesinde de İskoçya’daki Arran Adası’ndan sonra tüm Ege adalarını geride bırakarak ikinci sırada yer alıyor. Tripzilla’nın sıralaması da farklı değil: Kikladlar’daki Folegandros’tan sonra tüm Ege Adaları sıralamasında ikinci sırada…
Neden bu beğeni?
İlk yanıtlar: Sükunet, bozulmamış ada kültürü, chora ve kalenin eşsiz estetiği, inanılmaz güzel denizleri…
Tarih ve coğrafya…
Güney Ege- Doğu Akdeniz ticaret yoluna hakim bu ada, Girit ve Miken uygarlıklarının ardından neredeyse 2500 yıl boyunca bölgedeki en önemli korsan yataklarından biri olmuş. Venedikliler 1300 yılında korsanları bu adadan defetmiş ve ada halkının gelecekteki saldırılardan korunabilmesi için Chora’nın tepesinde devasa bir kale inşa etmişler. Şu anda oldukça harap olmasına rağmen, bu haliyle bile çok etkileyici olan Venedik Kalesi, bir Hellen tapınağının üstüne inşa edilmiş, Dorik sütun başları da halen bahçede duruyor.
Bu kalenin eşine az rastlanabilecek bir özelliği var. Osmanlı ahşap ev mimarisine benzer bir şekilde kale surlarının dışına taş-ahşap malzeme ile cumba biçimi çıkma oda-evler yerleştirilmiş. Bu evlerin ismi “xokastra”. Bir zamanlar korsan saldırılarında 4000 kişi bu kaleye sığınır ve direnirlermiş. Kale duvarındaki bu çıkma evlerin kalenin girişinde fotoğrafları var, ancak 1956’daki şiddetli depremde yıkılmışlar.
Ada tarihinde Venedikliler sonrası 500 yıllık bir Osmanlı egemenliği var. O günlerdeki adı da “İstanbulya”. Belki de de bu cumba odalar o zamanlarda inşa edilmiştir, kayıtlarda belirtilmiyor. Ancak, kale yamacındaki manastırın çan kulesinin adı ‘Tower of Saray’… Yani kalenin bugünkü halinin son mimarları muhtemelen Osmanlılar... Ama koca adada Osmanlı’dan hiçbir başka iz yok... Bu arada limanda küçük bir arkeoloji müzesi var, adanın tarihine ilişkin buluntu ve dokümanlar ilginç.
Astipalya’nın genişliği kuzeyden güneye 7; batıdan doğuya 9 mil… Ancak toplam kıyı şeridi 50 milden fazla. Çünkü gökyüzünden görüntüsü tam bir kelebeği andırıyor ve kelebeğin kanatları aslında iki farklı ada. Doğu tarafının adı Mesa Nisi, batı tarafı Exo Nisi… Ve bu iki ada, sadece 150 metre genişliğinde ‘Steno’ isminde bir kıstakla tam ortalarından birbirlerine bağlanıyorlar.
Denizciler açısından kolay bir yol değil. Hemen hemen 4 mevsim oldukça zorlu bir seyirle adaya ulaşılabiliyor. Ada, Kuzey Ege rüzgar koridorunun güney ucunda ve bu denizlerde çoğunlukla yüksek dalgalar ve sert rüzgarlar var.
Buna karşılık, bu zorlu yolu göze alıp bir kez adaya kapağı atanlar, inanılmaz bir deniz keyfi ile karşılaşacaklar. Çünkü, kelebek formasyonu nedeniyle adanın 4 değil, 8 kullanılabilir yakası var. Bu sekiz yakada 2 tane iç deniz korunaklılığına sahip girinti bulunuyor. Ayrıca çevresindeki 7 büyücek adacığın çoğunda inanılmaz kristal sulara sahip ve her havaya liman oluşturan koylar, geçitler yer alıyor.
Bu ada, boyut ve ıssız koyların sayısı bakımından neredeyse Göcek Körfezi ile karşılaştırılabilecek büyüklükte. Adaya gelirken ve dönerken ikişer saat koyları gezelim dedik, ancak güney kıyısını ve açığındaki Kounoupi- Koutsomitis Adalarını kısmen görebildik. Adanın diğer bölgelerini araba ile gezdik.
Kısacası, bir kez Astipalya’ya ulaşan, adanın çevresindeki birbirinden güzel ıssız koylarda, adacıklarda konaklayıp, rahatlıkla 10 günlük çok keyifli bir tatil geçirebilir…
Liman: Pera Gialos (Scala)
12 Adalar’da böyle bir ıssızlık çoktandır yaşamamıştım. 5 günlük Kos-Nisiros-Astipalya-Kalimnos yolculuğumuzda denizde tek bir tekne ile karşılaşmadık. Nisyros’da bizim dışımızda sadece bir İsviçreli denizci çift, Astipalya’da da çoluk çocuk 7 kişilik kalabalık bir Alman ailesi komşularımız oldu.
Ana liman Pera Gialos, adanın güne yakasında. Koyun açık denize bakan kısmına 50-60 metrelik bir mendirek yapılmış. “L” biçiminde beton rıhtımın ancak bir alnına 8-10 tekne demir atarak kıçtankara yanaşabilir. “L”nin İkinci rıhtımına tekneler ancak aborda olabilirler o da taş çatlasa 4 tekne. Rıhtımda 10 metrede aralıkla su ve elektrik istasyonları dizili. Yakıt küçük tankerle sipariş üstüne alınabiliyor.
Limanın tam karşısında bir kiralık oto-motor dükkanı, hoş ve keyifli bir pizzacı ve Kolokytha (balkabağı) isimli sempatik bir kafe yer alıyor. Tavernalar koyun dibinde ve karşı kıyıda sıralı. Limandan Chora’ya yürüyerek 15-20 dakikada çıkılabiliyor ama bir 30 dakika da kaleye tırmandığınızda ufak bir dağcılık yapmış gibi oluyorsunuz. O nedenle bir araba kiralayıp adayı gezmek ya da yukarı taksi ile çıkmak daha mantıklı.
Ada’da kara güzellikleri…
Karada medeniyet, eski liman Pera Gialos’ta başlıyor, yamaçtaki Chora Köyü’nde ve zirvede Naxos (Nakşa)hükümdarı Venedikli Guerini Ailesi tarafından inşa edilmiş kalede bitiyor. Zaten tüm Astipalya kartpostallarında göreceğiniz de, tepedeki belde dizili 8 rüzgar değirmeni, ötesindeki Chora evleri ve zirvedeki Guerini Kalesi görüntüsü. (Bu yel değirmenlerinden biri, tüm duvarları kitaplarla dolu şirin bir kütüphane…)
Ama asıl hoşluk Chora’nın labirent gibi zirveye yükselen daracık taş sokaklarına girdiğinizde başlıyor. Bu sokaklardaki evlerin tümünde yaşam var. Bir kapı aralığında 100 yaşına merdiven dayamış bir yaşlı adalıyla göz göze geliyorsunuz, bir diğerinde kapısının önünü süpüren orta yaşlı bir hanımefendiyle, bir diğerinde sanki bir Londra ya da Paris banliyösünde pusetiyle bebeğini yanına alıp markete alışverişe çıkmış havasında bir genç kadınla karşılaşıyorsunuz. Çok farklı yaştaki ve bambaşka hayat deneyimine sahip bu üç Astifalyalı, size aynı sıcaklık ve samimiyetle, gülen gözlerle “kalimera-iyi günler” diyor.
Belki yaz aylarının aşırı turistik günlerinde daha soğuk bir ‘merhaba’ olabilir. Ama, nisan ayının ilk günlerinde tık nefes halde kaleye tırmandığım günlerde karşılaştığım bu sıcaklık ve dostluktan gerçekten etkilendiğimi itiraf etmeliyim.
Onun ötesi… Birkaç günlüğüne adaya uğramış bir turist olarak Chora’da Notos Cafe, limanda ara sokaklardaki Maistrali Taverna ve birkaç benzeri lezzetli kafe-restoran keşfettik… Mesela yaz aylarında açık olan Atki Restaurant tüm kayıtlarda 10 üzerinden 10 almış. Ama biz gittiğimizde turistik mekanların çoğu kapalıydı. Chora’daki muhteşem manzaralı kafe-barların, koylardaki ve limandaki dükkanların, tavernaların hemen tamamı sadece yaz aylarında açık.
Yemekler ve lezzetler 12 Adalar’da tümünde bulabileceğiniz seviyede. Belki yaz aylarında daha iyi olabilir… Marketlerde satılan lokal keçi peynirleri (Chlori) çok güzel. Kekik ve çiçek balı ünlü. Asıl önemlisi çepeçevre derin kayalıklarla çevrili adada bol güzel balık var.
Zaten bizim için de asıl lezzet şu oldu; Daha limana vardığımız ilk saatlerde bir küçük balıkçı kayığı rıhtıma yanaştı, bir buz kovasını güçlükle indirdiklerini gördük, hemen yanlarına seğirttik. Buz kovasının kapağını açtılar içinde 2-3 kiloluk 8-10 orfoz, lağos, mercan yatıyor.
Hemen artık Türkiye’de yiyemediğimiz bir orfoz kaptık, ertesi güne filetosundan saşimi; kafası ile yakasından da maydanoz-kereviz sapı- pirinç takviyeli harika bir balık çorbası. Üstüne biraz da kızdırılmış tereyağı…
Daha ne olsun!
Ada’da deniz güzellikleri…
Türkiye standartlarını düşününce, adanın denizden gezerken yaşayacağınız hoşluklarını ikiye ayırmak gerek diye düşünebilirsiniz.
Mesela, birincisi sadece deniz gezileriyle ulaşılabilecek noktalar, ikincisi kara tatilcilerinin de gelebildikleri koylar. Ama adada öyle çok koy, ve o kadar az insan var ki, böyle bir ayrım yapmak gerçekten delilik olur.
Kara tatilcilerinin ulaşımı zorlu, sadece denizcilere özel en önemli üç koy var:
Adanın tam kuzey batı ucunda, yani Nisi Mesa’nın en kuzeyindeki Panormos ve Pachia Ammos Koyları (güneyli havalara liman). Adanın tam güney doğu ucunda da Vlichada Koyu ise geniş bir alanı kaplıyor ve her havaya liman köşesi var. Vlichada Koyu’nun tepelerinde balıkçıların kilisesi Panagia Pouluraini’yi görüyorsunuz. Bu kilisenin içinde ve çan kulesinde her gece tıpkı bir deniz feneri gibi denizciler ve balıkçılar için ışıklar yanıyor.
Adanın güneyinde, kara tatilcilerinin ulaşımı olmayan çok görkemli adacıklar da var:
Ana limanın 6 mil güney doğusunda yer alan Kounoupi Adasının bir kumsal kıstak ile ikiye bölünmüş kanalı (Nisiros ve Lanta Koyları) ile Koutsomitis Adası Kanalı, kristal denizleri ve kayalıkların güzelliğiyle inanılmaz seviyede etkileyici. Ancak bu denizcilere özel koylara gün içi saatlerde adanın tüm teknelerinin ıssız deniz arayan tatilcileri taşıdığını da akılda bulundurmak gerekiyor…
Peki şöyle diyelim: Eğer rüzgar batı ve kuzeyli ise adanın güney bölgesinde kalın. Doğu ve güneyli ise kuzey girintilerini dolaşın. Ama bu da geçersiz bir önerme!
Astipalya, hava hangi yönden eserse essin, her köşesinde inanılmaz güzelliklerde girintiler kovuklar bulabileceğiniz bir deniz cenneti!
Örneğin adanın kuzey doğu köşesinde 50 metrelik bir kanaldan girilen 1 mil uzunluğundaki Vathi İç Denizi her havaya kapalı. Burası adada balıkçıların merkezi olarak biliniyor. Bu iç denizde yılın 365 günü günü taze balık bulunuyor. Ama sadece bir salaş tavernası var; İç denizin kuzeydoğu kıyısındaki Galini (‘barış’ demek) Tavern. O da sadece yaz aylarında açık! Yine de, iç denizdeki en güzel demirleme yerinin bu tavernanın önü olduğu aklınızda olsun.
Aynı şekilde, adanın güneyindeki Agrilidi Fiyordu 0.8 mil derinliğinde ve 150 metrelik ağzı ile her havaya liman mükemmel bir koy. Fiyordun yarısından sonrasında dip 4-6 metrelik bir plato. Gir içeri, döşe 20-30 metre zincir, hava ne olursa olsun rahatça uyu.
Hakim rüzgarların, yani batı-kuzeybatı rüzgarlarının egemen olduğu günlerde keyifli olan geniş Livadhia Koyu ana liman Pera Gialos’un batısında yer alıyor. Kıyısındaki Livadhia Köyü adanın tarım yapılabilen tek vadisine ve en uçta da tatlı su rezervine sahip. Livadhi’den güneye doğru yan yana 5 çakıllı taşlı minik koy var. Bu koylardan ortada olan Tzanaki, ve en güneydeki Agios Konstantinos adadaki nudistlerin tercih ettiği plajlar.
Adanın güneybatı ucundaki Kaminakia Koyu’nda, kıyıya yakın sulardaki rengarenk taşlı zemin, bir sualtı mozayiğinden farksız. Kıyıdaki Lila’s Tavern ise balık çorbası ve tencere yemekleriyle ünlü.
Güney doğu kıyılarına gelince… Pera Gialos’un doğusundaki Marmara 1-2-3 Koyları, Steno koyu ve Maltazena (Analipsi) Koyları sert havalarda bile alargada konaklanabilecek dibi iyi demir tutan limanlar.
Sakin bir havada kelebeğin iki kanadını birbirine bağlayan Steno kumsalı, turkuvaz sularıyla güney yakasının en hoş demir yerlerden biri. Kıyıdaki taverna deniz mahsullü makarnalarıyla ünlü. Marmari Koyları kampçıların sahilleri. Yazlık evler ve siteler ile adanın en kalabalık ikinci koyu Maltezena (Analipsi) ise taze balık, lezzetli mutfak bulabileceğiniz hoş salaş tavernaları ile ünlü.
Steno ile Maltezena arasındaki Plakes Koyu muhteşem bir denize sahip. Ancak koyun ortasındaki su altı kayalarına dikkat ederek yanaşmak gerekiyor. Koyun doğu tarafındaki burunda Ble Limanaki (mavi liman)isimli küçük bir girinti var. Herhalde sakin havalarda adadaki en muhteşem deniz bu çakıllı kovukta.
Son söz ve özet!
Eğer yeteri kadar açık deniz, sert hava deneyiminiz yoksa Asipalya’ya hava durumu ne kadar sakin öngörüler veriyorsa da geçmeyin. Gerçekten tehlikeli olabilecek bir deniz.
Ama 2-3 fırtına seyri yaptıysanız, 2-3 metrelik dalgalarla baş edebildiğinizi test ettiyseniz, bu rotayı kaçırmayın. Gidin bu adaya, haritayı önünüze açın yakut, safir, turkuvaz denizleri, mücevher gibi parıldayan çakıllı, kumsal plajlarını keşfedin.
Ege’nin Kelebeği’nde öyle bir topografya var ki, olabilecek her şiddetteki, her yöndeki havada, size 1-2 değil, 5-10 güvenli liman sunuyor…
----------------- -------------------
Bazı tatsız bürokratik anılar…
2017 Eylül Ayı’nın son günlerinde ticari teknelere (guletler ve kiralık tekneler) Türkiye’den Yunanistan’a çıkış yasaklanmıştı. 2018 Mart’ının son günlerinde nihayet iki ülkenin makamları anlaştılar. Ve biz bir kiralık yelkenli ile 2018’de Kos’tan giriş yapan ilk tekne olduk.
Ve bu anlaşmada bazı yeni kurallar olduğunu öğrendik. Şöyle ki;
Ticari tekne ile çıkışlarda;
· Her adada turizm acentaları tarafından giriş işlemi yapılması; ve rotadaki bir sonraki adanın sınır polisine acenta tarafından bilgi verilmesi gerekiyor.
· Mürettebatın eksiksiz olarak Türkiye’ye geri dönmesi gerekiyor. Bir hastalık ya da acil durumda geri dönen kişiye göre mürettebat listesinde onaylı değişiklik yapılması gerekiyor.
· Market vs alışverişlerinde, belli bir miktar aşılırsa, faturaların ve malzemenin adadaki gümrüğe ibra edilmesi ve onaylanması gerekiyor.
Kurallar çok güzel!!!
Sonuç: Kos’tan giriş çıkış işlemleri için 280 Euro ödedik… Geçen yıl bu işlemleri, yarım günlük liman ücretleri dahil kendi kendimize 100 Euro’ya bitirebiliyorduk.
Bizim gittiğimiz adalar şu anda oldukça ıssızdı ve polisler-acentalar kış uykusundaydı. Sadece Kalimnos’ta 10 Euro rıhtım ücreti verdik. Elektrik-su bile açıktı ve kimse gelip de para istemedi.
Ancak yaz ortasında, turizmin cıvıltılı günlerinde 4 ada ve 5 liman giriş-çıkışı içeren böyle bir gezide, her bir acenta ücreti 30-50 Euro, liman ücreti 10-20 Euro ve ada girişi resmi kayıt harcı 30 Euro’dan resmi makamlara ve turizm acentalarına kabaca 600 Euro’ya yakın bir ödeme yapmak durumunda kalırsanız sürpriz olmaz.
Deniz sanki canlı: Fırıldak havada rota ve amatör yüksek dalga teorisi!
‘Bahara ve Sezona Merhaba’ gezilerimizde hava hep oynak oluyor.
Turgutreis’te Dragut Sailing’den 30 Mart-3 Nisan tarihleri arasında bir tekne kiralamış ve uçak biletlerimizi almıştık. Hava durumuna göre bir rota çizeceğiz.
Bir hafta önceden başlayarak Poseidon ve diğer kaynaklardan hava durumunu takip ediyorum. Her gün tahminler oynuyor. Fakat Güneydoğu Ege Bölgesi genellikle sarı turuncu renklerde, yani rezil bir hava bizi bekliyor. Yolculuk öncesi son iki gün tahminler oturdu. Ve çok enteresan bir Astipalya fırsatı ortaya çıktı.
Oldukça sert bir havada 5 günde 150 mil civarında keyifli yol yapıp biraz da hırpalanarak geri döndük… Astipalya’ya hızlı bir geçişe imkan veren hava koşullarını ve rotamızı şöyle özetleyebilirim:
· Cuma: Yıldız-Karayel, 6-7 Bofor hava, Turgutreis-Kos-Nisiros-Palio : 28 DM.
· Cumartesi: Lodos-Kıble, 5 Bofor hava, Nisiros-Astipalya: 39 DM.
· Pazar: Keşişleme, 7-8 Bofor hava: kontağı kapattık, Astpalya limandayız.
· Pazartesi: Batı-Karayel, 7 Bofor hava, Astipalya-Kalimnos Pothia: 39 DM.
· Salı: Poyraz, 6 Bofor hava, Kalimnos-Kos-Turgutreis: 28 DM.
Yolculuğun tek sıkıntılı bölümü en son etap olan Kos-Turgutreis arasındaki 6 millik yolu, 22 knots esen Poyraz’a karşı geçiş oldu. Tüm yolculuğumuz boyunca, öyle bir rotamız oldu ki, rüzgar neredeyse sürekli geniş apazdan geldi. Çoğunlukla 1-2 camadanlı seyir yaptık, rüzgar kuvvetlendikçe de biz keyif aldık. “Rüzgarınız kolayına olsun” dileği en beter havada bile ancak bu kadar gerçek olabilirdi!
Bu seyir ile iyice pekişen bir diğer gözlemim… Özellikle 15 Mart-1 Mayıs arasında ve Ekim aylarında böyle 4-5 günde, fırtınamsı rüzgarın 4 zıt yönde fırıldak gibi döndüğü dönemler yaşanıyor. Eğer rüzgara karşı gitmiyorsanız, bu fırıldak havalarda aslında seyir oldukça kolaylaşıyor.
Çünkü denizde seyri asıl güçleştiren, rüzgarın şiddeti değil, dalganın yüksekliği. Dalga yüksekliği de, belli şiddette bir rüzgarın hangi uzaklıktan deniz yüzeyine vurduğu (FEÇ) ve ne kadar süre ile vurduğu ile ilgili bir denklem.
Örneğin bu yolculuğumuzda, 2 gün süren 7-8 Bofor’luk Keşişleme fırtınası Girit’ten Astipalya’ya 100 millik koridorda belki 3-4 metre dalga kaldırmıştır. Buna karşılık Kalimnos’a dönerken 7-8 saat önce başlayan 7 Bofor Karayel, taş çatlasa 1-1.5 metre dalga yaratabildi. Çünkü etki yüzeyi mesafesi (FEÇ) uzun olmakla birlikte, süre çok az idi.
Üstelik bu örnekte olduğu gibi, bir gün önce Keşişleme yönünde gelen yüksek dalgalar, gece rüzgar batıya ve ardından Karayele döndüğünde ters istikamette yükselene kadar epey bir zaman geçiyor. Rüzgar önce denizin mevcut hareketini durduruyor, sonra kendi yönünde yeni bir dalga hareketi başlatıyor.
Bu tür fırıldak havalar, çapraz dalgalar yaratabiliyor. Ama yelkenleri dolduran iyi bir rüzgar varsa, çok yüksek olmayan çapraz dalgalar seyir sırasında insanı fazla rahatsız etmiyor.
Yolculuk ve liman anıları...
12 Adalar’da böyle bir ıssızlık çoktandır yaşamamıştım. 5 günlük Kos-Nisiros-Astipalya-Kalimnos yolculuğumuzda denizde tek bir tekne ile karşılaşmadık. Nisiros’da bizim dışımızda sadece bir İsviçreli denizci çift, Astipalya’da da çoluk çocuk 7 kişilik kalabalık bir Alman ailesi komşularımız oldu.
Astipalya’ya vardığımızda liman bomboş, biz de ertesi gün başlayacak Keşişleme fırtınasına en korunaklı köşeye aborda olduk. Çünkü kıçtan kara yanaşsak rüzgarı bordadan alacağız ve önümüzde güvenebileceğimiz uzunlukta demir atacak mesafe yok. Fırtına gece başladı, sabaha karşı liman içinde 35-40 sağlı sollu rüzgar vuruyor. Koca mendireğe rağmen içeri giren dalgalar tekneyi 20-30 santim indirip kaldırıyor. Teknedeki 6 büyücek usturmaça ve balonu beton rıhtımla araya dizmişiz ama tekne sert hareketlerle sağa sola yalpaladıkça usturmaçalar aradan kaçmaya çalışıyorlar.
Deneyimli komşumuza baktım ne yapılması gerektiğini gördüm. Aborda olduğunuz için zaten kullanmadığınız tahta paserellayı usturmaçalar ile beton rıhtım duvarı arasına koyuyorsunuz. Hem usturmaçalar yıpranmıyor, hem de tek tek yukarı çıkmaya teşebbüs etmiyorlar…
Bu arada bir hatırlatma da benden olsun; Bu tür sert havalarda aborda olunca palamar halatlarını ve açmazları mümkünse eşit uzunlukta ve tekne ile 45 derecelik açı yapacak şekilde bağlamak gerekiyor. Eğer koçboynuzuna 90 derecelik açı ile bir halat bağlarsanız, yaşamı konforsuzlaştırmanın yanı sıra, tekne için zararlı olabilecek şiddette darbeler oluşuyor.
Astipalya’da 2 gün geçirdik. Rüzgarın karayele döndüğü gün Kalimnos’a sabah erkenden hareket ediyoruz. Rüzgar batı-kuzeybatı esmeye başlamış, yavaş yavaş şiddetini artırırken çıkış hazırlıklarımızı tamamladık ve rıhtımdan ayrıldık. Bu arada önceki gece açık denizden gelen bitkin bir balıkçının limanın ortasına bir çapa attığının farkındayım ve teknenin kıçına bağladığı yüzer halat limanın ortasına kadar yüzeyden geliyor ve suyun altına giriyor. Bir de kıyıya yakın bir tonoza bağlı küçük bir ahşap sandal var. Bunlara dolanmamaya azami dikkat sarf ederek geri manevra ile tekneyi döndürdüm ve aradaki geçitten limanın ağzına doğru ilerlemeye başladım… İşte ne olduysa o anda oldu…
Tam halat hizasından geçerken motoru boşa aldım. Tekne ufak ufak süzülürken 5 santim çapında sarı bir halat teknemizin kıçında dümen palası üzerinde yüzeye çıktı. O halata takıldık… Kurtulmak için 2.5 metrelik kakıçla halatı su dibine itme dahil bildiğim her türlü manevrayı yaptım. Yemedi!
Önce halata takıldık, sonra halat pervaneye dolandı ve sonunda motor stop etti.
Biz de, tepelerden 15-20 knots sağanak binen limanın ortasında pervanemize halat dolanmış, motor çalışmaz halde asılı kaldık,
Su sıcaklığı 14 derece girip çözmeye gözüm yemiyor. Üstelik halatın bir çapa halatı değil, limanın ucunda bir de küçük ahşap sandal bağlı bir şamandıraya bağlı yüzeyin 1 metre altından gittiğini fark etmiş durumdayım. Bilmediğim bir adada nee o kayığı çözmeyi, ne de 10-15 metrelik balıkçı kayığının kıç halatını kesmeyi de gözüm yemiyor. Sabahın köründe, öylece limanın ortasında kala kaldık. Neyse ki, rüzgar de bizi sığlığa doğru sürüklemiyor.
Lafı uzatmayayım. 20 dakika içinde balıkçı geldi. Sakalı 20 santim uzamış, iyi yüzlü bir bir denizci. Tek kelime anlaşamıyoruz ama, sakin bir şekilde kendi hatasını onarmaya çalıştı. Önce pervanemize dolanmış halatını kesti, sonra koca teknesi ile bizi itinayla rıhtıma tekrar yanaştırdı. Ben ondan bir scuba giysisi istedim, o işaretle ‘biraz bekle’ dedi. Derken 17 yaşındaki oğlu tepelerden bir yerden, köyden geldi. Buz gibi suya atladı... Pervaneye dolanan halat kalın. Ben de fazla gaz vermemiştim, yani çok sert dolanmış olması mümkün değildi… Genç balıkçı 5-6 dakikada bizim pervaneye dolanan halatı çözdü. Biz kendisine bir sıcak kahve ve bir bardak Jagermeister verdik, ısıttık…
Ve pervaneye bir zarar gelmediğini anladıktan sonra, tekneyi rıhtımdan çözüldük Kalimnos’a doğru yola çıktık.
Buradan çıkarılacak ders:
Bir ada limanında çıkış yolunda balıkçı teknelerinin bağlandığını görüyorsanız, aman dikkat! Balıkçı, fırtına gördüğünde yüzer-batar halat kullanır, çapa atar-tekneyi şamandıraya bağlar… O liman içinde bağlı tekneyi düşünmez, kendi ekmek teknesini olabildiğince sağlama alır ve gider öyle yatar, huzur içinde uyumaya bakar. Böyle fırtınalı günlerin sabahında küçük bir Ege adası limanı mayın tarlası gibi olabiliyor. Zincir döşediyseniz, sizin zincirin üstünde hangi zincirlerin olabileceğini, yüzen halatların ucunun nereye doğru uzandığını kontrol etmeden aman yola çıkmayın.
Comments